Bu yazıyı lütfen "Övünme" vesilesi değil, sağduyuya dönüşten duyulan memnuniyetin ifadesi olarak değerlendirin. AK Parti hakkındaki kapatma davası üstüne geçen hafta üç yazı yayınladık.
İlki 30 Mart'ta. "Her şey bitti mi?" başlıklı o yazıda şu görüşü savunduk: "Sonuç ne olursa olsun
iktidar partisi Türkiye'yi daha demokratik, daha özgürlükçü yapacak reformlara devam etmeli. Daha doğrusu, yeniden o reformlara yönelmeli. Ama sadece kendi işine gelen reformlara değil. AK Parti ve Erdoğan
hiç değilse bundan sonra ve hiç değilse Türkiye'nin kaderini etkileyecek düzenlemelerde 'Dediğim dedik' yaklaşımını terk edip muhalefetle ve sivil toplumla uzlaşma arayışına girerse, kara bulutlar dağılabilir. "
1 Nisan tarihli, "Riskler ve fırsatlar" başlıklı ikinci yazıda bir hatırlatma yaptık: "Başbakan Erdoğan 22 Temmuz gecesi 'AK Parti'ye oy vermeyen vatandaşlarımızın verdiği mesajı çok iyi anlıyorum. Bu vatandaşlarımız da müsterih olsunlar. Bizleri birleştiren ortak değerlerimiz var' demişti. Ancak 22 Temmuz'dan bu yana geçen 253 günlük dönemde uzlaşmacı politikalardan bir hayli sapma oldu.
Erdoğan'ın 22 Temmuz taahhütlerine dönülürse, Türkiye'nin bu süreçten yarabere almadan çıkacağına inanıyoruz. İktidar karşı karşıya bulunduğu riski pekala tarihi bir fırsata dönüştürebilir. "
Ve nihayet 2 Nisan'daki "Çıkış yolu: AB süreci" başlıklı yazıdan da bir alıntı yapalım: "
Bizce AB sürecine güçlü bir dönüş yapılmalı. Gelin, Ankara'nın reform isteksizliğinden karamsarlığa kapılan AB'deki Türkiye dostlarının yüzlerini güldürelim. Gelin, sistemimizin defolarını temizleyelim, 12 Eylül hukukundan kurtulalım, halkımızı çağdaş hak ve özgürlüklerden ve ileri demokrasiden daha fazla yoksun bırakmayalım."
22 Temmuz gecesine dönüş Bu yazılarda dile getirilen görüşler ortak aklın umutlarını ve beklentilerini yansıtıyordu. Dün Başbakan Erdoğan ile iktidarın diğer yetkililerinin sağduyuya dönüş mesajları bu umut ve beklentilerine cevap anlamına geldiği için bizi sevindirdi.
Örneğin Erdoğan, AK Parti Meclis Grubu'nda seçim gecesi verdiği güvenceyi tazeledi:
"22 Temmuz akşamı dediğim gibi; biz yalnızca bize oy verenlerin değil, bize oy vermeyenlerin de emanetini taşıyoruz." Ardından "Ülke ve millet menfaatleri söz konusu olduğunda, diğer siyasi partilerin de çözüm için mutabakat zemininde buluşacağını" umut ettiğini belirterek, uzlaşma kapısını açtı.
Ve nihayet Türkiye'nin geleceğini AB ile bütünleşmekte gören, ayrıca halka daha çok özgürlük ve daha ileri demokrasi sağlayacak reformlar talep eden geniş kesimlerin nice zamandır bekledikleri müjdeyi verdi: "Türk Ceza Kanunu'nun 301'nci maddesinde gerekli değişiklikleri yapma yönünde adım atmış bulunuyoruz.
Bunu, Türk demokrasisini daha da ileriye taşıyacak başka adımlar seri bir şekilde izleyecek. " Hele şükür.
Biz Erdoğan'ın mesajları kadar AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın açıklamasını da önemsedik: "Hukuk sistemimizin ve demokrasimizin bu sınavdan güçlenerek çıkacağı çözümler geliştirmek için siyaset kurumu içinde mutabakat arayışımız sürecek. İnanıyoruz ki, siyaset kurumunun görevini yerine getirmesi halinde, Türkiye sadece milletimizi bekleyen olumsuz sonuçlardan kurtulmuş olmayacak; aynı zamanda
derinleşme eğilimi gösteren bir sorunu fırsata dönüştürerek, her alanda daha da güçlenmeyi başaracak. "
İşte bu kadar. Bırakın kapatma davası kendi mecrasında aksın. Hukuka güvenin. Yeni Asır gazetesinde bilgeliğini yansıtan yazılarını büyük bir keyifle okuduğumuz siyasetten elini eteğini çekmiş Yılmaz Karakoyunlu'nun şu cümlesini hep ama hep hatırınızda tutun:
"Hukuk akıl bilimidir. Akıl ahlâkın, ahlâk faziletin, fazilet adaletin, adalet vicdanın varlığını yansıtır."
Yayın tarihi: 9 Nisan 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/09//haber,F3045859B5B74E789F0915C95EEC4985.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.