New York'a bahar İstanbul'dan erken gelmiş sanki. Hava güneşli ve ılık. Sokaklar alabildiğince dolu, geniş kaldırımlarda yürümek bile güç. Evet dünyanın bütün kentleri giderek kalabalıklaşıyor. Bu hızlı nüfus artışının sonuçları kendisini Amerika'da bile hissettiriyor. ABC Televizyonu'nun dünkü haberine göre
Amerika'da gıda fiyatları son 15 yılda sadece yüzde 4.5 oranında yükselmiş. Bu oran geçen sene yakalanmış, yani 15 yılın artışı bir yılda gerçekleşmiş, bu yılki artışın da yüzde 4.8 olması bekleniyor.
Hızla artan gıda fiyatlarından dünyanın her köşesinde olduğu gibi, burada da önce yoksul kesimler etkileniyor. Pahalı gıda fiyatı bebekler için daha az süt, yumurta, et anlamına geliyor elbette.
Evet dünya giderek kalabalıklaşıyor, yerkürenin taşıyamayacağı bir hızla üstelik.
Son verilere göre dünyanın en kalabalık kenti Tokyo. Tokyo'nun nüfusu 34 milyon. Bu sayı insanlığın binlerce yıl önce yerleşik tarıma geçtiği sıradaki nüfusu kadar. Tokyo'yu 18 milyonla Meksiko City, 15 milyonla Kalküta, 12 milyonla Şangay, 11 milyonla Bejing izliyor. İstanbul'un nüfusunu hâlâ tam olarak bilmiyoruz.
Özellikle Çin ve Hindistan'da refah düzeyi yükseldikçe dünyanın sıkıntıları da artıyor. Çünkü daha fazla et, daha fazla tahıl, daha fazla petrol tüketmeye başlıyor bu bölge insanı da. Tarımsal ürüne daha fazla talep, verimliliği artırmak için daha fazla gübre kullanımı, bu da daha fazla petrol tüketimi anlamına geliyor.
Yani kısır bir döngü var.
Nüfus artıyor, ekilebilir alanlar daralıyor, denizler kirlendiği için balık üretimi düşüyor veya mevcut balıklar içerdikleri civa oranı nedeniyle ölümcül hale geliyor.
Bu insanlığın muhtıra veya darbeyle çözemeyeceği kadar büyük bir sorun.
Küresel ısınma etkilerini günlük yaşamda doğrudan hissettirmeye başladı işte. 20. yüzyıldaki hızlı endüstrileşmeye rağmen dünyanın ısısında 0.3 ile 0.6 derecelik bir artış oldu.
21. yüzyılda beklenen ısı artışı ise 1 ile 5 derece arasında.
Böyle bir artışın olası sonuçları sadece tahmin edilebiliyor. Tahminler arasında daha fazla kuraklık veya sel baskını, denizlerin yükselmesi, tropikal hastalıkların yaygınlaşması, canlı türlerinin hızlı bir biçimde yok olması gibi opsiyonlar var.
Her biri insanlığın yeryüzündeki yaşamını daha da zorlaştıracak alternatifler bunlar.
Art arda gelen ve her biri giderek daha büyük hasara yol açan doğal felaketler yakın geleceğin kısa bir özetini veriyor aslında.
İnsanlık yeryüzünün hâkimi olma çabası içinde ormanları tüketti, toprağı verimsiz hale getirdi, suyu kirletti. Sonuç yüz milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Peki çözüm var mı?
Çeşitli uluslar ve dev şirketler 1980'lerin sonunda bir araya gelerek aereosollerde kullanılan kloroflora karbonların kullanımını yasaklamayı başardı.
Bu gaz ozon tabakasını deliyordu, bu durum da insan sağlığı açısından büyük bir tehlike arz ediyordu.
Benzer işbirliği gerçekleşebilir mi?
Amerika'nın tavrı nedeniyle mümkün görünmüyor.
Oysa bugün daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. İnsanlık yeryüzündeki en büyük sınavından geçiyor diyebiliriz.
Eğer nüfus artışı düşürülmez, daha temiz enerji kaynakları bulunmaz, çevreye zarar minimuma indirilmezse çocuklarımıza tahayyül etmek bile istemediğimiz koşullarda bir dünya bırakmış oluruz.
Yayın tarihi: 17 Nisan 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/17//haber,5576CE7880B54640B968BB245A8930A2.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.