Geçen 12 Şubat'ta yitirdiğimiz Fransa'daki en tanınmış Türk akademisyen Semih Vaner, "Türkiye'nin AB'de yeri var mı" konulu sayısız panellerin birinde şöyle konuşmuştu: "İster İspanya olsun, ister Yunanistan, ister zincirin son halkaları Bulgaristan ve Romanya; hiçbir aday ülkeye 'Kimsiniz', 'Kadınlarınıza nasıl davranıyorsunuz', 'Onları dövüyor musunuz' diye sorulmadı. Bu saydıklarım da dahil Avrupa'nın birçok ülkesinde kadınların neredeyse yarısının aile içi şiddet kurbanı oldukları bilindiği halde.
Yunanistan 1981'de Avrupa'ya entegre oldu. Ama Yunanlılar'a 'Ordunuzun rolü ne' diye sorulmadı. İspanyollar'a 'Basklılar'a nasıl davranıyorsunuz' sorusu yöneltilmedi. Macarlar'a 'Karakollarınızın durumu ne' denilmedi. Bulgarlar'a ve Romenler'e 'Bunca yolsuzlukla AB'ye katılmayı nasıl düşünebiliyorsunuz' diye sorulmadı.
Ama Türkler'e tüm bu sorular yöneltiliyor. Hem de hepsi birlikte.
Neden başka adaylara yöneltilmeyen sorular Türkler'e ısrarla tekrarlanıp duruyor? Önce bu soruya yanıt aramak gerekiyor. Bence geçerli tek açıklaması olabilir: Türkiye'yi önyargıların da ötesinde kültürel aşağılama. Türkiye'ye karşı kültürel kibir. "
Yine Semih Vaner bir başka panelde şöyle demişti:
"Türkiye ile AB arasında ilişkilerin başlamasının üstünden yarım yüzyıldan fazla geçti. Başta kimse Avrupa'nın sınırlarından söz etmiyordu, Avrupa değerlerini sorgulamıyordu. Taraflar Türkiye'nin tam üyeliğinde anlaşmışlardı. O tarihte ne Polonya ve Macaristan vardı gündemde, ne Finlandiya, ne İsveç. Ama Türkiye adaydı. Sonra Berlin duvarı yıkıldı ve her şey değişti.
Bir kuyruk oluşturuldu, Türkiye hep en sonuna itildi. Göreceksiniz, Balkan ülkeleri ve Ukrayna da yakında kuyrukta Türkiye'nin önüne geçecek. Çünkü Türkiye için artık 1960'larda akıllardan geçmeyen sorular sıralanıyor: 'Yüzde 99'u Müslüman bir ülke Avrupa'yla entegre olabilir mi', 'İslam ile laiklik bağdaşabilir mi', 'İslam ile demokrasi uyuşabilir mi' gibi.
Bu bahaneler hiç bitmeyecek... "
İrade beyanının tazelenmesi Rahmetli Vaner'i AB komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ve genişlemeden sorumlu üye Olli Rehn'in Türkiye ziyaretleri nedeniyle anımsadık. Gündemi yoğun bu ziyarette "Müzakereler tamamlanınca Türkiye'nin üyeliğinin gerçekleşeceği" konusunda AB'nin irade beyanı tekrarlanacak.
AB'de Türkiye'nin üyeliği konusunda siyasi irade olmadığı bilindiği halde...
35 müzakere başlığından 8'inin Kıbrıs sorunu nedeniyle en az 2009 sonuna kadar açılmayacağı bilindiği halde...
5 başlığın ise "Tam üyeliğe götüreceği" gerekçesiyle Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından görev süresinin sonuna kadar (2012) engelleneceği bilindiği halde...
Bu durumda müzakere süreci nasıl ve ne zaman tamamlanacak?
Olli Rehn, Ankara'ya gelmeden hemen önce AB ile bizimle aynı tarihte (3 Ekim 2005) masaya oturan Hırvatistan'ın müzakereleri 2009 Ekim'inde sonuçlandırması için yol haritası hazırlayacağını açıkladı. Biz o tarihte 10-12 başlığı belki açmış olacağız. Üstelik açılmışların pek çoğu kapatılmayacak. 13 başlıkta ambargo da devam edecek.
Dahası AB'nin Kopenhag Kriterleri'yle hiç ilgisi olmayan müdahaleleri ve baskıları da artarak devam edecek.
Biliyoruz; biz orta yaşlılar kuşağı için AB üyeliği serap. Kim bilir çocuklarımız için de hayal olarak kalacak. Ama bu seraba veya hayale sonuna kadar sarılacağız.
AB'yi çağdaş yaşamın, kaliteli demokrasinin, siyasi ve ekonomik istikrarın çapası, çıpası, kaldıracı ve güvencesi gördüğümüz için. Hepsi bu.
Yayın tarihi: 11 Nisan 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/11//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.