Dün onca laf kalabalığı arasında en doğru tespiti Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı yaptı: "AB sürecine dört elle sarılmış olsaydık, demokrasimiz ve ekonomimiz adına bugün duyduğumuz kaygıları duymayabilirdik." Zararın neresinden dönersek kâr. AB bugün sürüklediğimiz girdapta da demokrasimiz ve ekonomimiz için "Can simidi" olabilir. Ama Başbakan Erdoğan'ın dün AK Parti Grubu'ndaki uzun konuşmasını dinledik; AB'yi sadece bir kez ağzına aldı. O da malum klişeyle: "AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten bir ülke olarak..."
Bakın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya kapatma davasını iki temele dayandırdı: 1-Anayasa'nın 68'inci ve 69'uncu maddeleri. 2-Siyasi Partiler Kanunu. İkisi de 12 Eylül ürünü.
AB ile Türkiye arasındaki tam üyelik görüşmelerinin yol haritası olan "Müzakere Çerçeve Belgesi"nde şöyle deniyor:
"Birlik, Türkiye'den reform sürecini sürdürmesini ve Avrupa içtihat hukuku da dahil olmak üzere
özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı gibi ilkeler bakımından daha fazla gelişme kaydetme yönünde çaba sarfetmesini beklemektedir." (4'üncü paragraf)
"Türkiye müksebatı tüm alanlarda etkili bir şekilde uygulamak amacıyla, kurumlarını, yönetim kapasitesini, idari ve
yargısal sistemlerini Birlik standartlarına yükseltmelidir." (17'inci paragraf) Değiştirmeyin, yenileyin 5 Ekim 2005 tarihli bu belgeden önce ve sonra AB Komisyonu tarafından yayınlanan yıllık İlerleme Raporları'nın hepsinde daha çok demokrasi ve hukukun üstünlüğü için Türkiye'nin mutlaka ve en kısa zamanda yeni bir Anayasa ve yeni bir Siyasi Partiler Kanunu hazırlaması gerektiği ısrarla vurgulandı.
Ne yazık ki tüm çağrılar ve beklentiler sonuçsuz kaldı. Ve ne yazık ki, siyaset alanı mayınlardan temizlenmedi. Şimdi iktidar, hukukçuların tehlikeli buldukları parti kapatmayı iyice zorlaştıracak Anayasa değişikliği hazırlıyor,
Bizce AK Parti'nin çok daha sağlıklı bir seçeneğe yönelmesi mümkün. Şöyle: Önce Seçim Beyannamesi'nde taahhüt ettiği ilkeleri hayata geçirmeli. Kısaca hatırlatalım:
- "Temel hak ve özgürlükler alanındaki eksikliklerin giderilmesi için, diğer siyasi partiler ve sivil toplum örgütleriyle mutabakat ve işbirliği imkanları aranacak. "
- "Siyasetin yeniden yapılandırılması yoluyla siyasetçiye güven ve itibar pekiştirilecek."
Daha sonra bu ilkeler çerçevesinde, Seçim Beyannamesi'nde de önemle vurgulandığı gibi,
"En geniş toplumsal uzlaşmayla" yeni Anayasa ve yeni Siyasi Partiler Kanunu çıkarmak için kollar sıvanmalı. Paketleri açma zamanı Bu iki tarihi girişimin hazırlıkları sürerken de,
9'uncu Reform Paketi'nden başlayarak, AB sürecine güçlü bir dönüş yapılmalı. Çünkü TİM Başkanı Satıcı'nın dediği gibi, "Demokrasi ve istikrar; güven, vizyon ve birikim meselesidir. AB üyelik süreci ise tüm bu unsurları güvence altına alacak çok önemli bir çıpadır. Daha fazla vakit kaybetmeden, bu çıpaya tutunduğumuzu kanıtlayalım."
Çünkü dün de savunduğumuz gibi, "İktidar böyle bir gündemle, karşı karşıya bulunduğu riski pekala tarihi bir fırsata dönüştürebilir."
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Durao Barroso ile genişleme sorumlusu Olli Rehn, önümüzdeki hafta Türkiye'de olacaklar. Gelin, onlara bir sürpriz yapalım. Gelin, AB'deki Türkiye aleyhtarlarına karşı onların ellerini güçlendirelim. Gelin, "Ankara'nın reform isteksizliği"nden karamsarlığa kapılan AB'deki Türkiye dostlarının yüzlerini güldürelim.
En önemlisi gelin, sistemimizin "Defolar"ını temizleyelim, 12 Eylül hukukundan kurtulalım, halkımızı çağdaş hak ve özgürlüklerden ve ileri demokrasiden daha fazla yoksun bırakmayalım.
Erdoğan da önceliklerinin "Reformlar" olduğunu ilan ettiğine göre, ne duruyoruz?
Yayın tarihi: 2 Nisan 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/02//haber,DFB5097180484EAD9F9E5C22BF7B7C3F.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.