Ağlayan canlılarla ilgili ciddi bir zafiyetim var benim. Ağlayan erkek, kadın, çocuk, kedi, köpek... Her neyse, her kimse işte... Bütün güç kalkanlarımı yerle bir eder, duvarlarımı buldozerle un ufak eder, elimi ayağıma dolaştırır, canımı istesin canımı alır. Ama harbi gözyaşından bahsediyorum tabii... İbrahim Tatlıses'in tahliyeye bahane arayan ya da Esra Ceyhan'ın kameraya dönüp gözlerini kırpıştıra kırpıştıra akıtmaya çalıştığı imitasyon sıvılardan bahsetmiyorum. Artık miyadı dolmuş bir ilişkiyi, mesela karşımda gözleri Japon çizgi filmlerindeki karakterler gibi dolu dolu olmuş bir adam varsa, o saniyede 'ikinci bir şansı hak eden' kategorisine geçirebilirim. "Erkekler ağlamaz sil gözyaşını..." muhabbetine girmem yani hiç... Ağlasın garibim, açılır. Hem zaten çook eskiden, özellikle Anadolu'nun neredeyse hemen her karışında bir filozof yaşarken, bu bilge kişiliklerin ortak görüşü, ağlamanın bir katarsis, yani temizlik olduğu şeklindeymiş. Vücuttan bir nevi ifrazat atmak yani... Fransız filozof Descartes, "Ağlayabilen insan, sevme ve merhamet etme becerisine de sahiptir," demiş. Ki benim, "Ağlayabilen erkekleri seviyorum," demeye getirdiğim yukarıdaki cümlelerimden kastım da budur. Hoşuma giden sadece, kirli sakal bir adamın, gözlerinden sıvı boşalması değil yani... Ağlamayı zayıflık, çaresizlik göstergesi olarak değil de duygusallığın dışa vurumu olarak gördüğümden. Romalı şair Ovidius ise bundan teeeee 2000 yıl önce, "Ağlamak, öfkeyi siler," buyurmuş. Gerçi Ovidius'a katılmıyorum, çünkü bizzat ben, öfkelendikçe ağlayan, ağladıkça da "Ben şimdi niye ağlıyorum," diye daha da öfkelenen biriyim. İnsan, yaşamı boyunca ortalama 95 litre, yani yaklaşık 10 kova gözyaşı dökermiş. Bende çok daha fazla zayiat vardır ya neyse, hadi 10 kova diyelim, bunun altısını, öfkelendiğim zamanlarda harcıyorum. Bu yüzden de tüm kavga ve tartışmalarıma 1-0 yenik başlıyorum. Zırıl zırıl ağlayarak konuşan ve bu yüzden sesi kısıldıkça kısılan bir kadını, haklı bile olsa, kim ciddiye alır ki? Küçük bir çocuk gibi! Neyse işte diyeceğim o ki, doğru zamanda doğru yerde, samimiyetle akıtılmış iki damla (zırıl zırıl olmamak şartıyla), zannedildiği gibi sadece kadının değil erkeğin de en büyük silahı... Haydi finalde, Gripin girsin devreye: "Hadi durma ağla ağla, Yaşlar kurur zamanla, ağla Böyle kahpedir dünya Son bulur kollarında..." Ağlayın eyyy erkek milleti... İçinizden geliyorsa koyveriniz gitsin. Utanmayınız... Biz 'kanmaya' dünden hazırız.
Yayın tarihi: 6 Nisan 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/06/pz/ozicer.html
Tüm hakları saklıdır.