kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Bizim senaristlerimiz hiç grev yapmayacak mı?

Amerika'da senaryo yazarları greve girince, televizyon kanallarının, film yapımcılarının ve program sunucularının nasıl paniğe kapıldığını izlemiştik.
Bu grevle ilgili haberleri okuyunca anladık ki, meğer Jay Leno ve David Letterman gibi zekâları ve hazır cevaplılıkları ile bilinen sunucuların anlık nüktelerini bile senaristler yazarmış.
Karmaşık ilişkilerin iç içe geçtiği gerilim filmlerinin senaryolarını ise, kalabalık senarist gruplar hazırlarmış.
Bir siyasi komployu, bir cinayeti veya bir sabotajı çekici hale getirmek öyle kolay bir iş değilmiş. Yaratıcı beyinlerin aralarında uzun uzun tartışıp, çalışmaları gerekirmiş.
Düşününce doğru geliyor bu durum insana.
Örneğin "Kuzuların Sessizliği"ndeki yamyam Hannibal Lecter'i yaratmak ve bu karakteri soğuk İngiliz aktör Anthony Hopkins'e oynatmak, gerçekten yaratıcılık ister.
Acaba bu tür senaryoların yaratıcıları normal insanlar mıdır?

Sapıklık eğilimi
İnsanın bilinç altında sapıklık, katillik benzeri eğilimler olmadan, bu tür bir kâbuslar dünyası nasıl bir senaryo içinde canlandırılabilir?
Acaba senaristler, aralarında "Önce tecavüz edip mi öldürelim, yoksa öldürdükten sonra cesede mi tecavüz edelim" benzeri tartışmalar yapıyorlar mıdır?
Veya gelişmekte olan bir ülkede seçilmiş yönetimin yabancı ajanlar tarafından planlanan darbe sonucu devrilmesini işleyen bir senaryonun hazırlanmasında, ne tür alternatif eylemler tartışılıyordur senaristlerin arasında?
- Önce ekonomiyi çökertelim. Sonra halkı ayağa döker ve yönetimi sarsarız...
- Doğrudan bir askeri darbe yapıp, seçilmiş yöneticileri yargılayalım. Bu sırada onların itibarını da sarsar, halkı onlara karşı yönlendiririz...
- Ülkenin Avrupa ile ilişkilerini sabote edelim. Sonra yönetimi daha kolay deviririz.
Dün Radikal'de İsmet Berkan'ın "Ergenekon'un yakın tarihi" başlıklı yazısını okurken, "Acaba İsmet Berkan da senarist olmaya heves etti" diye düşündüm.
Şöyle satır başları ile bu yazıyı özetleyip alıntılayayım. Bakalım siz de benim gibi mi düşüneceksiniz:

Berkan'ın senaryosu
İLK DARBE - Ergenekon'un başladığı dönem 2001'in sonbaharı. Bir grup emekli asker Ecevit'i çekilmeye zorlayıp, yerine Hüsamettin Özkan'ı getirmek için, İstanbul iş dünyası ile temasa geçiyor. Bu ilk darbe girişimi Hüsamettin Özkan'ın Ecevit'ten kopmasına ve DSP'nin parçalanmasına dayanıyor.
İKİNCİ DARBE - İkinci darbe, 30 Ağustos 2002 günü, Genelkurmay Başkanlığı'na gelen Hilmi Özkök'ün çalışamaz hale getirilmesi amacıyla yapıldı, Kara Kuvvetleri'ne eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun teamül dışına çıkmasıyla Aytaç Yalman, Jandarma'ya ise Şener Eruygur komutan oldu.
Kasım 2002'de Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar olunca Genelkurmay Başkanı Özkök, 'Seçim sonuçlarına saygı göstermek gerektiği'ni söyledi. Bu açıklamayla birlikte de alt kademelerde ve emekli askerler arasında kazan kaynamaya başladı. Cumhuriyet gazetesinin meşhur 'Genç subaylar tedirgin' manşeti bu ortamda geldi...
DİĞER DARBELER - Bu arada yıl 2003 olmuş, ABD Irak'ı işgal için Türkiye'den yardım istemiş, hükümet de onlara yardım vaat etmişti. Bu amaçla hazırlanan izin tezkeresinin Meclis'te oylanmasından bir gün önce Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Milliyet'ten Fikret Bila'ya isminin kullanılmadığı bir demeç verdi ve tezkereyi doğru bulmadığını söyledi. 3 Mart'ta tezkerenin reddinde bu demecin etkili olup olmadığı o gün bugün tartışılıyor.

Kıbrıs'ta çözümsüzlük
O sırada Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, kendi adıyla anılan Kıbrıs çözüm planını açıklamış, tarafları Hollanda'ya Lahey'e davet etmişti. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Ankara'da Başbakan Abdullah Gül'den, 'Sakın planı kategorik olarak reddetmeyin' diye talimat almış olmasına rağmen daha Lahey'e iner inmez 'Ben buraya Annan'a hayır cevabı vermeye geldim' dedi, görüşmeleri öldürdü. Denktaş bunu söylerken tek başına hareket etmiyordu, Ankara'da güvendiği dağlar vardı, onu teşvik edenler vardı. Türkiye'nin seçilmiş hükümeti, kendi politikasını uygulayamamış, uygulatamamıştı. Üçüncü darbe buydu!
Ne dersiniz sayın okurlarım?
Gerçekten emekli subaylardan oluşan bir senarist topluluğu, durmadan Türkiye üzerinde bir senaryo yazmakta mıdır? Bu senaryonun sahnelerine uygun haber ve yorumlar basında da döneme göre yayınlatılmakta mıdır?
Böyle bir senarist grup gerçekten varsa, bunlar hiç grev yapmayacaklar mıdır?
Şu Lokmacı Kapısı neden açıldığı gibi kapandı acaba?