"Ayrıştırıcı değil, birleştirici olduk"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaşam biçimleri, etnik kökenler, inanç ya da mezheplerin farklı olabileceğini ifade ederek, ''Bu farklılıklarımız bizi zayıflatmak yerine aslında güçlendiren bir zenginlik kaynağıdır'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Yeter ki biz bu şuura sahip olalım. Tekrar söylüyorum; Hiçbir farklılığımız, ortak hedefler etrafında kenetlenmemize, Cumhuriyetimizin nitelikleri ve milletimizin değerlerinde buluşup birleşmemize engel değildir, olamaz, olmamalıdır'' diye konuştu.
Erdoğan, televizyonlardan yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' programında yaptığı konuşmada, her yıl gibi bu yıl da 18 Martta Çanakkale Deniz Zaferi'nin yıl dönümünün milletçe aynı duyguda buluşarak, gururla, heyecanla kutlandığını söyledi.
Çanakkale Zaferi'nin 93. yıl dönümünde, şehitler coğrafyasında, ölümsüz kahramanların, aziz şehitlerin manevi huzurunda bir araya gelindiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, bu zaferin, tarihin, eşine az rastlanır en büyük kahramanlık destanlarından biri olduğunu vurguladı.
Gelibolu Cephesi'nde verilen eşsiz mücadelenin, iki bakımdan Türk tarihinde çok özel bir yere sahip olduğunu kaydeden Erdoğan, ''Bu zafer, milletimizin bütün yokluk ve imkansızlıklara rağmen yeniden doğduğu İstiklal Savaşımızın ve Büyük Zaferimizin adeta müjdesi olmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de büyük bir komutan ve lider olarak ilk kez bu cephede tarih sahnesine çıkmıştır'' dedi.
Bu zaferi armağan eden kahramanların, vatan topraklarının dört bir yanından gelerek Çanakkale'de işgal kuvvetlerine geçit vermediğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
''O şanlı ecdadımız, bizim bugün millet olarak sahip olduğumuz birlik ve beraberliğin ne kadar sağlam temeller üzerine oturduğunu bütün dünyaya göstermiştir. İşte bu kardeşlik ruhumuz, bu kader birliğimiz sayesinde bu mukaddes topraklar üzerinde tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet olarak yaşamaya devam ediyoruz. Çanakkale ruhunda ifadesini bulan şehitlerimizin aziz hatırası göstermektedir ki en büyük sermayemiz, en büyük zenginliğimiz, birlik ve beraberlik içinde var olma irademizdir.
Bu bir millet olma iradesidir, sarsılmaz bir kardeşlik ruhudur, bizi ebediyen birbirimize bağlayan yüksek bir şuurdur.
Kolay değil, tarihin en zorlu sınavlarından geçerek bugünlere gelmiş bir milletiz. Tarihimize şöyle bir bakınca görüyoruz ki daha birkaç nesil önce ne badireler atlatmışız, ne bedeller ödemişiz.
En zayıf zamanımızda, yokluk ve mahrumiyet içinde bile 'Çanakkale geçilmez' dedirtmeyi başarmış bir milletiz. Bizi bir araya getiren tesadüfler olmamış, tam aksine müşterek değerler etrafında kenetlenmişiz.
Bizi bir ve bütün olarak geleceğe taşıyacak olan da işte bu sarsılmaz ruhtur.
Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizi medeni milletler camiasında hak ettiği konuma taşırken en büyük ilham kaynağımız, inanıyorum ki bu kardeşlik ruhu olmaya devam edecektir.
Yeter ki bizi tek bir millet yapan bu yüksek değerleri daima canlı tutmayı başarabilelim. Bugünden geriye doğru bakınca çok daha iyi anlıyoruz ki Cumhuriyetimiz, kuruluş felsefesi ve çağdaşlaşma idealleri doğrultusunda çok önemli mesafeler kat etmiştir.''
''GELECEK''
Bugünden geleceğe doğru bakıldığında çok daha umutlu bir tablo görüldüğünü kaydeden Başbakan Erdoğan, 21. yüzyılın, Türk milletinin önüne tarihi imkan ve fırsatlar çıkardığını söyledi.
Güçlü ve müreffeh bir Türkiye idealini gerçekleştirmeye şimdi her zamankinden daha yakın bir noktada bulunulduğunu ifade eden Erdoğan, ''Bu fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek için ihtiyacımız olan tek bir şey var. O da Çanakkale'yi geçilmez yapan o ruhu, Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği o duygu birliğini korumak ve daha da güçlendirmektir'' dedi.
Onun için uzun zamandır ısrarla aynı çağrıyı tekrarladığını belirten Erdoğan, ''Diyorum ki ortak duygu ve hedefler etrafında buluşmayı, kenetlenmeyi başarmak mecburiyetindeyiz'' diye konuştu.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bir şeyi de asla unutmamalıyız; o da şudur: Yaşam biçimlerimiz, etnik kökenlerimiz, inanç ya da mezheplerimiz farklı olabilir. Bu farklılıklarımız bizi zayıflatmak yerine aslında güçlendiren bir zenginlik kaynağıdır. Yeter ki biz bu şuura sahip olalım.
Tekrar söylüyorum; hiçbir farklılığımız, ortak hedefler etrafında kenetlenmemize, Cumhuriyetimizin nitelikleri ve milletimizin değerlerinde buluşup birleşmemize engel değildir, olamaz, olmamalıdır. Cumhuriyetimizin üzerinde yükseldiği temeller, bu ortak duygu ve hedeflerimizdir.
Gelin Çanakkale ruhu, İstiklal ruhu dediğimiz bu duygu birliğini hep diri tutalım, kaybetmeyelim, bize kaybettirmelerine de izin vermeyelim.
Eğer Cumhuriyetimizin kuruluş ideallerini, vatandaşlarımızın daha çok refah ve özgürlük taleplerini gerçekleştirebileceksek o da işte ancak bu ruhla mümkündür.
18 Martta, bu yıl bir kez daha tarihimizin en parlak sayfalarından biri olan Çanakkale Deniz Zaferi'ni, kabaran yüreklerimizde bu duyguları hissederek yad ettik. Bu duygu hafızasını, bu ruhu yeni nesillere aktararak yaşatmak her şeyden önce ölümsüz kahramanlarımıza karşı müşterek borcumuz olmalıdır.
Şehitler Abidesi'nin önünde, o anlamlı törende bütün vatandaşlarıma ama özellikle de gençlerimize bunun için seslendim. Dedim ki (bugün milletimizin vefasına, şanına yakışır bir şehitliğe kavuşmanın mutluluğu içinde konuşuyorum. Gelin Çanakkale'de, şehitler coğrafyasını mutlaka en az bir kez ziyaret edin.Gelibolu Cephesi'nde, Anafartalar'da, Kanlısırt'ta, Conk Bayırı'nda tarihin seyrinin nasıl değiştiğini bizzat yerinde görün. Burada şehitliğimizin, Çanakkale ruhunu temsil eden bir abide gibi nasıl yükseldiğini, nasıl bakımlı, sahipli, modern bir gül bahçesine döndüğünü görün).''
''KAHRAMANLARA KULAK VERİN''
Kendisinin her yıl 18 Martta bu tarifsiz duyguyu yaşadığını kaydeden Başbakan Erdoğan, bu heyecanı, bu müşterek duyguyu her bir vatandaşın, özellikle de genç evlatların mutlaka yaşamasını arzu ettiğini söyledi.
Oraya gidildiğinde cam levhalara yazılı vatan evlatlarının isimlerinin okunmasını, doğum tarihlerine bakılmasını ve nerelerden kalkıp geldiklerine bakılmasını isteyen Başbakan Erdoğan, ''Siz de o isimsiz kahramanlara kulak verin. Düşünün ki onlar kabirlerinden doğrulmuş size kısa künyelerini okuyorlar. Kalpleriniz ürpererek onları dinleyin'' dedi.
Erdoğan, ''İşte o zaman hiçbir ayrım olmadan hepimizin aynı sesleri işittiğini fark edeceksiniz. Onlar, tek tek yattıkları yerden kalkıp, 780 bin kilometre karelik vatan topraklarının her karışı adına 'burada' diyecekler'' dedi.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Tek bir millet olarak orada yan yana, omuz omuza dizilip içtimaya çıktığımızı göreceksiniz. Hangi ili, hangi ilçeyi, hangi köyü sorsanız, eksiksiz o manevi içtimada hazır bulacaksınız. Bütün farklılıklarımız o vecd halinde, o duygu selinde kaybolup gidecektir. Kulaklarınızda tek bir ses işiteceksiniz, o da 'Türkiye burada' haykırışları olacaktır.
O isimsiz kahramanların önünde selama durup siz de kendi künyenizi okuyun. 'Ben de buradayım' deyin. Sonra o eşsiz gül bahçesinin ortasında sizin sesiniz de 'Çanakkale geçilmez' nidalarına karışsın. O zaman kalpleriniz mutlaka 'Çanakkale ruhu'nda birleşecektir. O zaman farklılıklarımızın eriyip gittiğini, ruhlarımızın aslında Çanakkale'de tek bir kaba döküldüğünü yaşayarak fark edeceksiniz. İnanıyorum ki o zaman şehitler coğrafyasından 'ben' değil, 'biz' olarak geri döneceksiniz.
Bundan 93 yıl önce Gelibolu sırtlarında, Ertuğrul'da, Namazgah'ta, Hamidiye'de, Anafartalar'da, Conk Bayırı'nda düşmanın karşısına dikilen çelikten iradenin aslında Türkiye büyüklüğünde bir vatan coğrafyasına ait olduğunu siz de teslim edeceksiniz. Bize bugün bile bu duyguları yaşatan Çanakkale Zaferimiz kutlu olsun. Bu toprakları bize mukaddes bir vatan kılan bütün şehitlerimizi, başta Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bütün kahramanlarımızı rahmetle, şükranla anıyorum.''
Türkiye'nin büyük atılımlar geçekleştirdiği bütün dönemlere şöyle bir bakıldığında, ne zaman birlik ve beraberlik gösterildiyse o zaman muvaffak olunduğunu, o zaman en ileri hedefleri en kısa zamanlarda yakalandığının görüldüğünü söyledi.
Bu sebeple kim bu milletin önünü kesmek istemişse, kim bu ülkeye bir fenalık yapmak istemişse, bunun insanları birbirine düşürmeyi deneyerek yaptığını kaydeden Erdoğan, ''Bugün de daima hazırlıklı, daima tedbirli, daima uyanık olmamız gereken tehlike budur'' dedi.
Erdoğan, şöyle konuştu:
''Şükürler olsun ki tarihin hiçbir döneminde bu oyuna gelmedik, bugün de gelmeyeceğiz. Çanakkale sırtlarında bu ülkenin bütün evlatları düşmana karşı nasıl bir yumruk gibi sımsıkı bütünleşmişse, bizler de bugün çıktığımız bu zorlu medeniyet yolculuğunda öyle sımsıkı bütünleşeceğiz.
Bizi birbirimize düşürmeye, hissiyatımızla oynamaya, bu ülkenin çok ağır sıkıntıları geride bırakarak kazandığı atılım gücünü, kalkınma iradesini baltalamaya çalışanlara da asla izin vermeyeceğiz.
Bu ülkeyi aydınlık, ileri, mutlu ve müreffeh bir ülke haline getirinceye kadar gece demeden gündüz demeden çalışacağız.
Türkiye Cumhuriyeti'ni demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak muasır medeniyet seviyesinin ötelerine taşıma azmimizi asla kaybetmeyeceğiz.
Dünyaya ve yeniliklere açık olacak, milli değerlerimize bağlı kalarak çağdaş dünyada hak ettiğimiz yeri alacağız. Dünya barışına, insanlığın esenliğine, medeniyetlerin yakınlaşmasına en büyük katkıyı sağlayan örnek bir ülke olmak durumundayız. Bu idealleri yakalayacağımıza, bu hedefleri gerçekleştireceğimize, bu medeniyet imtihanından zaferle çıkacağımıza gönülden inanıyorum.''
Bahar mevsimiyle birlikte tabiattaki yenilenme ve tazelenmeyi müjdeleyen Nevruz Bayramı'nın da geride bırakıldığını anımsatan Başbakan Erdoğan, ''yeni gün'' anlamına gelen Nevruz'un, aslında yeni bir başlangıcın, sevinç ve neşeyle kutlandığı gün olduğunu söyledi.
21 Martta ve takip eden günlerde, bu bahar neşesinin büyük ölçüde olgunlukla kutladığını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yine de bizi millet olarak üzen kimi tatsız olayların yaşandığını da ifade etmek durumundayım. Bize birlik ve beraberliği, huzur ve neşeyi çok görenler, bir kez daha bayram sevincimize gölge düşürmek için ellerinden geleni yaptılar. Bütün tahriklerine rağmen bu kez de amaçlarına ulaşamadılar. İnanıyorum ki bundan sonra da ulaşamayacaklardır. Ancak bir hususa dikkatlerinizi çekmekte yarar görüyorum. Nevruz'u bayram yerine kavga gününe dönüştürmeye çalışanlara lütfen iyi bakınız. Her fırsatta barış çağrıları yapanların, hem de böyle bir günde kin ve nefreti yücelten, masum insanların can ve mallarına kast eden bir vandalizme zemin hazırlamaları büyük bir çelişki değil midir?
Nevruz, Anadolu'dan Kafkaslar'a, Orta Asya'dan Orta Doğu'ya uzanan geniş bir coğrafyada kardeş halklar tarafından yüzyıllardır aynı ruhla kutlanmaktadır.
Bolluk ve bereketiyle bahar mevsiminin gelişini simgeleyen Nevruz, aynı zamanda hayata ve birbirimize yeni bir coşkuyla, yeni bir umutla sarılmamız için bir çağrıdır.
Milletçe bu çağrıya uymaya, sevgi, barış ve kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi canlı tutmaya devam edeceğiz. Nevruz mesajımda da söylediğim gibi, bugün yakılan ateş, şiddetin ve öfkenin değil, aksine ruhlarımızdaki sevginin, dostluğun ve kardeşliğin kandilidir. Bu bayram sevincini yaşarken ve yaşatırken bize yakışan, şiddetin, kinin, nefretin dilini tamamen terk etmek ve sevginin, barışın, kardeşliğin evrensel dilini yüceltmektir.
Unutmamalıyız ki bu günler, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin her zamankinden daha çok öne çıkması gereken günlerdir. Gelecek nevruzlarda, asla hak etmediğimiz bu vandalizm görüntülerini bir daha hiç yaşamamayı diliyorum.
Bu temenniyle başta aziz milletimiz olmak üzere bütün bölge halklarının Nevruz Bayramı'nı bir kez daha kutluyor, aramızdaki sevgi ve kardeşlik bağlarını güçlendirmesini diliyorum.''
''AYRIŞTIRICI DEĞİL BİRLEŞTİRİCİ OLMAYA GAYRET ETTİK''
Geçen beş yıllık dönemin Türkiye'ye neler kazandırdığına yeniden bakılmasını rica eden Başbakan Erdoğan, ''krizlerin enkazı içinden çıkarak bugünlere nasıl geldik?'' diye sordu. Bu soruya, ''Birbirimize inanarak, birbirimize güvenerek, el birliğiyle, güç birliğiyle, duygu birliğiyle, bütün gücümüz ve enerjimizle çalışarak geldik'' yanıtını veren Erdoğan, gündemlerine bu ülkenin ihtiyaçlarını koyduklarını, rotalarını gelecek hedeflerine ayarladıklarını söyledi.
Erdoğan, ''Bu ülkeye yıllarını kaybettiren boş tartışmalardan, kısır çekişmelerden, çatışma siyasetlerinden yüz çevirdik'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ayrıştırıcı değil birleştirici olmaya gayret ettik, demokrasi içinde her insanımızın hakkını hukukunu korumanın mücadelesini verdik. Milletimizden uzak olmadık, insanlarımızın beklentilerine yabancı kalmadık, ülkemizin sıkıntılarına gözlerimizi kapatmadık.
Sizler de yediden yetmişe bizlere destek oldunuz, ürettiğiniz değerlerle kalkınmamıza katkıda bulundunuz, demokrasiye, huzura ve istikrara sahip çıktınız. Beş yıl içinde on yıllara sığdıramadığımız başarılara, atılımlara hep beraber ulaştık.
Böylece tarihi bir fırsatın eşiğine geldik, o eşik Türkiye'nin aydınlık yarınlarının, mutlu ve müreffeh geleceğinin eşiğidir. Türkiye'yi muasır medeniyet seviyesinin ötelerine yükseltecek merdivenin bir üst basamağıdır. İnşallah o eşiği de başarıyla geçeceğiz. Yolumuz uzun olsa da Türkiye'nin önü açıktır, yarınları aydınlıktır, bizi bu medeniyet yolculuğundan hiçbir güç geri çeviremeyecektir.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi Türkiye, tarihiyle, coğrafyasıyla, bölgesel gücü, stratejik konumuyla, insani potansiyeli ve demokratik tecrübesiyle hem bölgesi için, hem dünya için önemli bir ülke...''
YURT DIŞI ZİYARETLER
Hükümet olarak dış politikada baştan beri bu gerçeği dikkate alarak, Türkiye'nin tarihi ve insani bağlara sahip olduğu Balkan ülkeleriyle ilişkileri sağlam bir zeminde geliştirmeye gayret ettiklerini anlatan Başbakan Erdoğan,geçen hafta bazı bakan ve milletvekiliyle Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Bulgaristan'a ziyaretlerini de bu yolda atılmış önemli adımlar olarak gördüğünü ve değerlendirdiğini söyledi.
Önemine binaen bu ziyaretlerle ilgili bilgiler vermek istediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bölgeye yaptığımız bu ziyaret, NATO İttifakı'nın 60. kuruluş yıl dönümüne doğru son toplantı niteliği taşıyan Bükreş Zirvesi'nin hemen öncesinde gerçekleştirilmiştir. Bu sebeple her üç ülkenin cumhurbaşkanları, başbakanları, meclis başkanları ve hükümet yetkilileriyle yaptığımız temaslarda bölgesel meseleleriyle detay olarak görüşme, ortak bakış açıları geliştirme imkanı da bulduk.
Bükreş Zirvesi'nde Arnavutluk'un NATO üyeliğinin görüşülecek olması, bu görüşmelerin önemini daha da arttırdı. Bildiğiniz gibi Bulgaristan 2004 yılında NATO, geçtiğimiz yıl da Avrupa Birliği üyeliği vasfını kazandı. Bosna-Hersek ve Arnavutluk'un da AB uyum çalışmalarını başarıyla sürdürdüklerini biliyoruz.
Her üç ülke ile de tarihi ve insani bağlarımızın ötesine geçen, diplomatik, siyasi, ticari ve kültürel anlamda her geçen gün ivme kazanan çok boyutlu ilişkiler içindeyiz.
Bu anlamda bölgenin huzur ve güvenliği, bölge ülkelerinin istikrarı, bölgesel meselelere yaklaşımda sağlanabilecek yakınlıklar, bu coğrafyanın geleceği açısından hayati değere sahiptir. Ziyaretimiz sırasında bölge meseleleri konusunda bizim taşıdığımız hassasiyetin her üç ülkenin yönetimlerince de paylaşılıyor olduğunu memnuniyetle müşahede ettik. Beraberimizdeki iş adamlarımızla, bu ülkelerin yönetimleri ve iş adamları arasında iş konseyleri toplandı, geleceğe dönük umut verici temaslar gerçekleştirildi, bağlantılar yapıldı. Bu sayede, son beş yıl içinde her üç ülke ile ilişkilerimizin geliştirilmesi yolunda attığımız adımlar, yeni ve güçlü iş birliği çabalarıyla daha da pekiştirilmiş oldu.''
EKONOMİK VE TİCARİ İLİŞKİLER
Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Bulgaristan ile ekonomik ve ticari ilişkilerde önemli bir canlanma trendinin yakalandığını anlatan Başbakan Erdoğan, bu ziyaretler sırasında her üç ülke yönetiminin de bu gerçeğin fazlasıyla farkında olduklarını gördüğünü, bölgesel gelişmeler noktasında umut tazelediklerini söyledi.
Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Bulgaristan'da yaşamakta olan soydaşların durumlarını da ikili görüşmelerde ele aldıklarını bildiren Başbakan Erdoğan, bu bölgelerde yaşayan soydaşlarla bizzat görüşme imkanı bulduğunu, sıkıntılarını, beklentilerini kendilerinden dinlediğini anlattı.
Erdoğan, şunları kaydetti:
''Yine bu ziyaretlerim sırasında Balkanlar'daki Osmanlı tarihi ve kültürünü yansıtan eserlerini, yatırımcılarımızın orada yaptıkları yatırımları yerinde görme ve inceleme imkanını buldum. Bosna-Hersek'te, EUFOR Harekatı kapsamında görevli bulunan birliklerimizi Butmir'de ziyaret ederek kahraman evlatlarımızla kucaklaştım, memleket hasretlerini paylaştım.
Tamamı dört gün süren bu üç ziyaretin, bölgenin geleceğine çok daha uzun vadeli, çok daha uzun soluklu katkılar, açılımlar getireceğini şimdiden söyleyebilirim. Türkiye'nin Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Bulgaristan ile ilişkilerinde yeni ve çok daha verimli bir dönemin başlayacağına dair beklentilerimiz artmıştır.''
Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' programında yaptığı konuşmada, kamuoyunda gündeme gelen ve çeşitli tartışmalara konu olan Sosyal Güvenlik Yasası ile ilgili bazı konulara da değinmek istediğini bildirdi.
Yasa Taslağı'nın şu anda Meclis Genel Kurulu'nda görüşüldüğünü anımsatan Başbakan Erdoğan, yasa taslağının oluşturulduğu süreçte konuyla ilgili bütün tarafların bilgisine başvurulduğunu, katkılarının alındığını ve itirazların değerlendirildiğini bildirdi.
Son olarak sendikalarla yapılan görüşmelerde belli bir uzlaşı noktasına varıldığı, taslağın son halinin Meclis'e gelmeden önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından parti gruplarına bilgi verildiğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
''Meclis Genel Kurulu'ndaki görüşmeler sırasında da konu bir kere daha masaya yatırılmakta, değerlendirilmekte, makul bir uzlaşma zemini aranmaktadır.
Bizim amacımız Türkiye'nin şartları, sosyal güvenlik alanında dünyada geçerli örnekler ve ekonomimizin gerçekleriyle uyumlu bir Sosyal Güvenlik Yasası tesis etmektir.
Bunu neden yapıyoruz? Çünkü yıllar boyunca popülist siyaset anlayışlarıyla rayından çıkarılan sosyal güvenlik sistemimizi sürdürülebilir, gerçekçi, akılcı bir yapıya kavuşturmak istiyoruz. Türkiye'nin mevcut sosyal güvenlik yapılanmasıyla gelecekte çok büyük sıkıntılar yaşayacağı, sistemden kaynaklanan açıkların bütçe imkanlarıyla kapatılmasının artık mümkün olmayacağı günlerin yaklaştığı bugünden bellidir.
Türkiye'nin geleceğini ipotek altına alan ve çalışanlarımıza da layık oldukları seviyede bir sosyal güvenlik standardı kazandıramayan bir yapıyı bu haliyle sürdürmeye çalışmak, Türkiye'ye ihanettir.
Sistem bugüne kadar çok istismar edilmiş, ekonomik mantığını kaybetmiş, büyüyen açığın yol açtığı zararlar ekonomimizin, dolayısıyla da milletimizin omuzlarına yüklenmiştir.
1960'ta 24 çalışan 1 emekliye bakarken, bu sayı 1970'te 9'da 1'e, 1980'de 3'te 1'e ve 1990'da 2'ye 1'e kadar gerilemiştir. Bugün de hala 2 çalışanımız 1 emeklimize bakar durumdadır. Böylesine ağır bir yükü, böylesine yüklü bir faturayı sadece Türkiye ekonomisinin değil, dünyanın hiçbir ekonomisinin kaldırması mümkün değildir. Sonunda bu fatura kime geliyor, gene milletime geliyor. Ama bunu açık, net anlatmıyorlar.
Bu açıklar aynı hızla büyürse ve Türkiye zarardan bir an önce dönmezse sadece sosyal güvenlik sistemimiz değil, ekonomik yapımız da iflasa doğru sürüklenecektir. Bu şartlar altında hükümet olarak bu adımı atmazsak kendimizi Türkiye'ye zarar vermiş, dolayısıyla milletten aldığımız emanete ihanet etmiş hissederiz.''
''YANLIŞ ANLAMAYI DÜZELTMEK İSTİYORUM''
Kamuoyundaki bir yanlış anlamayı da düzeltmek istediğini belirten Erdoğan, hükümet olarak hem bakanların, hem kendisinin çeşitli vesilelerle defalarca izah etmelerine rağmen, ''yeni Sosyal Güvenlik Yasası'nın mevcut çalışanları ve emeklileri zarara uğratacağı şeklinde çok yanlış bir iddianın dillendirilmeye devam edildiğini'' söyledi.
''Açık ve net olarak ifade ediyorum ki ne çalışanlarımızın, ne emeklilerimizin durumlarında asla bir geriye gidiş olmayacaktır'' diyen Başbakan Erdoğan, zaten kazanılan hakların geriye alınamayacağı ilkesinin de Anayasa Mahkemesi kararıyla garanti altına alındığını anımsattı.
Yapılan spekülasyonların ya yanlış bilgilendirmeden, ya siyasi sebeplerden dolayı gerçeğe uzak düştüğünü gördüklerini ve üzüldüğünü ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu, hükümet olarak sadece bizim meselemiz değildir, Türkiye'nin meselesidir. Sosyal güvenlik sistemimizin çok daha sağlıklı işlemesi, çalışanlarımızın daha yüksek standartlara ulaşması, ekonomimizin bu ağır yükten kurtulması içindir. Şu anda zararı hep birlikte bizler karşılıyoruz, bu açığı kapatmak için hepimiz fedakarlık ediyoruz. Hiçbir vatandaşımızın endişesi olmasın, bu yasa Türkiye'nin menfaatinedir, çalışanlarımızın menfaatinedir.
Bu kısmı pek gündeme getirilmiyor ama aslında bu yasayla biz çalışanlarımıza ve sosyal güvencesi olmayan insanlarımıza pek çok başlıkta yeni kazanımlar getiriyoruz. Sosyal güvenlikte norm ve standart birliğini sağlıyoruz.
18 yaşından küçük her insanımız, yani her doğan şartsız ve istisnasız olarak Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınıyor. Böylece her doğan çocuğumuz sosyal güvenceye sahip oluyor.
Bağ-Kur'da basamak sistemini tamamen kaldırıyoruz, ödenen prim miktarı ve gün sayısının emekli maaşlarına doğrudan yansımasını sağlıyoruz.
Böylece Bağ-Kur'lu vatandaşlarımızın geliri artmadığı sürece priminin de artmamasını sağlıyoruz. Primleri, esnafımızın ve çiftçimizin beyan ettiği kazanç oranı üzerinden hesaplıyoruz, prim oranlarını da yüzde 40'tan yüzde 33.5'a kadar düşüyoruz. SSK'lılar gibi Bağ-Kur'lularımıza da geçici iş göremezlik ödeneği öngörüyoruz.
İsteğe bağlı sigortalı olan vatandaşlarımızın emekli olmadan önce de sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesine imkan tanıyoruz.''
''TÜRKİYE'NİN AKLISELİM ÇİZGİSİ''
Türkiye ile arasında sosyal güvenlik sözleşmesi bulunmayan ülkelerde çalışan işçilerin ve ailelerinin yine sağlık hizmetlerinden yararlanabilmelerini sağladıklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
''Yeni yasa tasarısı bunun gibi daha pek çok maddede çalışanlarımıza, emeklilerimize yepyeni kazanımlar getiriyor.
Şimdilik bu kadarıyla yetiniyorum. İnşallah Meclis'ten geçtiği şekliyle yasanın ayrıntılarını yine sizlerle paylaşacağız.
Her vatandaşımızın bilmesi gereken şudur: Yeni Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı, Türkiye'nin sosyal güvenlik sistemini çağın ve aklın gerektirdiği ileri standartlara taşımak için hazırlanmıştır. Bizim, çalışanlarımızı çok daha iyi standartlara ulaştırmak dışında bir hedefimiz yoktur, olamaz.
Bu yasa, Türkiye'nin menfaatleri gözetilerek hazırlanmıştır. Dolayısıyla milletimizin de yararına sonuçlar getirecektir, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
İşçilerimiz, memurlarımız, esnafımız, emeklimiz rahat olsun, bize güvensin, biz onları mahcup etmedik, mahcup etmeyiz, zarara uğratmayız.
Türkiye aklıselim çizgisinde ilerlemeye, sorunlarıyla yüzleşerek gelişmeye, bugüne kadar ihmal edilmiş sıkıntılarını da çözmeye devam edecektir.
İnanıyorum ki hep birlikte çalışarak, zorluklara hep birlikte göğüs gererek, kazandıklarımızı adaletle paylaşarak çok daha güzel, çok daha aydınlık yarınlara kısa zamanda ulaşacağız.''
Yayın tarihi: 31 Mart 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/31//haber,F5BD1BD35AAF493AB7D6BFF949F4721B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.