Bu çeteler-cuntalar meselesinin üstünde hiç durulmayan yanını Türk modernleşmesinin çok önemli unsurlarından birisi olan
Bonapartizm meydana getirir. Bizdeki modernleşmenin
Jakoben olduğu söylenmiştir de Bonapartist yanına değinilmemiştir. Oysa Türk modernleşmesinin İttihat ve Terakki'den başlayarak kurtulamadığı '
çocukluk hastalığı' budur, Bonapartizmdir.
Bonapartizm iktidarın silahlı kuvvet kullanılarak elde edilmesidir. Adını aynı yöntemi kullanarak Cumhuriyeti teslim alan ve kendisini İmparator ilan eden
Napoleon Bonapart'tan aldığını ayrıca belirtmeye gerek yoktur.
Bonapartizm sadece İttihatçılarla ortaya çıkmış ve kaybolmuş bir husus değildir. İttihatçıların sürekli olarak orduya dayanmak ve orduyu siyasetin bir aracı olarak kullanmak görüşü daha
1909 Ekim ayında
Mustafa Kemal tarafından eleştiriliyordu. Fakat,
Naim Turfan bu konuyu büyük kitabında çok farklı bir biçimde ele alır.
Turfan'a göre Mustafa Kemal bunu istiyordu çünkü, siyasetten arınmış bir ordunun iktidar tarafından daha rahat kullanılabileceğini öne sürüyordu. Nitekim Cumhuriyet de uzun süre Mustafa Kemal'in ve İsmet İnönü'nün asker üstündeki büyük otoritesine ve saygınlığına dayandı.
Buna rağmen ordu içinde 27 Mayıs öncesinde cuntalar gelişti. Önce
MBK, ardından
14'ler, sonra
Silahlı Kuvvetler Birliği, ondan sonra
Talat Aydemir cuntası, derken
9 Mart darbe girişimi, ardından
12 Eylül ve sonra henüz bilmediğimiz sayısız oluşum.
İlginç olanı,
İsmet İnönü'nün 19611964 arasındaki cunta oluşumlarına şiddetle karşı çıkması ve onları diskalifiye etmesidir . Ama ne yazık ki, bu anlayış izleyen yıllarda büsbütün gelişti. Nedeni açıktı.
Arap milliyetçiliği, antiemperyalizmi ve sosyalizminin bir karışımı olan Baasçılık, yani ordu ve aydınların ittifakı Türkiye'de üzerine oturduğumuz geleneksel modellerin yanında yeni bir örnek olarak benimsenmişti aydınlarımız tarafından.
Yön'ün ve Devrim'in Yön'ü Doğan Avcıoğlu'nun
Yön dergisi bu görüşlerin kalesi oldu. Şimdi bir gece yarısı gözaltına alındığı için üzüldüğümüz
İlhan Selçuk önce
Yön'de sonra
Devrim dergisinde Avcıoğlu'yla birlikte bu tezleri savundu. (Hikayesini
Hasan Cemal, Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım isimli kitabında anlatır.) Tezler belliydi: ordunun darbesiyle iktidara el koyulacak, bütün partiler ve parlamento kapatılacak, Devrim Konseyi kurulacaktı. Talat Aydemir cuntasının talebi buydu, Avcıoğlu'nun kontrolünde gelişen 9 Mart GürlerBatur cuntasının talebi buydu, 12 Eylül a'dan z'ye bunu gerçekleştirdi.
Bir tek farkla: aydınlar sosyalizmi de işin içine sokmuştu. 9 Mart'tan 12 Mart'a dönen darbe sosyalizmi ayıkladı. 12 Eylül üstüne sünger çekti. Gerisi yerli yerinde duru(yo)r. Sol Kemalizm ve Bonapartizm İşte tam o noktada çok önemli bir başka pozisyon ortaya çıktı:
Türkiye'de bu Bonapartizm hem 'solculuk' hem Kemalizm olarak sunuldu. Sonra bu çizgi 'sol Kemalizm' adını aldı. MDD (Milli Demokratik Devrim) buydu,
PDA (Proleter Devrimci Aydınlık) buydu. Sol, Bonapartist darbenin dayanacağı halk tabakalarını örgütlemeye çalışıyordu. Halkı kazanmanın ana aracı sosyalizmden bile önce Kemalizmdi. Onun
halkı, devrimci, milliyetçi umdeleriydi.
Evet, Türk Bonapartizmi bir 'milliyetçi sol' paradigmaydı. Bu hikaye o gün bu gündür devam ediyor. Bugün
Kızıl Elma Koalisyonu, bugün çeteler, bugün
Ülkücü-Devrimci ittifakı, bugün
Dip Dalgası Hareketi budur. Söz konusu 'sol-Kemalizm' ve ulusçuluk bugün antilaik, şeriatçı, AB yanlısı olduğu söylenen bir rejime karşı kullanılıyor. Halk bu cephede yığınlaştırılarak Bonapartist siyasete alet edilmek isteniyor.
Bu illüzyondan kurtulmanın zamanı geldi, geçiyor.
Sol Kemalist, Kemalizm Bonapartist olmak zorunda değildir. Antilaik bir arayış varsa ona karşı çıkmanın aracı ise demokratik liberal ve sol siyasettir . Aksi, yeni anti demokratik oluşumlara zemin hazırlamaktır.
Bizden söylemesi!
Yayın tarihi: 26 Mart 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/26//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.