İkinci dönem, üstelik daha büyük oy oranıyla tek başına iktidar olmuş AK Parti'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'nde dava açmak gerçekten şaka gibi.
Ama bu durum, işin ciddiyetini örtmüyor.
1- Yazılıp söylenen biçimde gerçekten Anayasa Mahkemesi'nde siyasal eğilimlere göre bloklaşma varsa, AK Parti için kapatma kararı çıkabilir. Anayasa Mahkemesi'nden
"367 kararı" nın da çıktığını unutmayalım.
Kapatma davasında kararı verecek olan Anayasa Mahkemesi'nin 11 asil üyesinden 8'i, eski Cumhurbaşkanı Sezer tarafından atandı.
Demek ki Cumhurbaşkanı Gül dışındaki isimler için siyasetten yasaklama kararı da çıkabilir.
Gül hakkındaki talebin reddedilmesi ihtimali fazladır. Çünkü Anayasa'nın 105. maddesine göre
"Cumhurbaşkanı, (sadece)
vatana ihanetten dolayı, TBMM üye tamsayısının en az üçte birinin teklifiyle ve en az dörtte üçünün kararıyla suçlandırılır." 2- Burada sorun AK Parti'nin devam edip etmemesinden öteye, Türkiye'de demokrasinin, güven ve istikrar ortamının, toplumsal barışın devam edip etmemesi meselesidir. Son dönemde demokratik çıkışları ile geniş kesimlerin beğenisini kazanan MHP lideri Bahçeli, dünkü açıklamasında bu noktayı şöyle vurgulamıştı:
- Büyük bir Meclis çoğunluğuna dayanarak iktidar olan bir siyasi partinin kapatılması için başlatılan sürecin siyasi sonuçlarının yapacağı tahribat, bunun hukuki sonuçlarından çok daha önemli ve öncelikli konu olarak görülmelidir. Yaralar açılabilir Seçmeni hep
"kandırılmış" kalabalıklar olarak gören ve halkı rejimin tehdidi biçiminde konumlandıran anlayış, bir kez daha seçimle gelenin darbe ya da yargı yoluyla gitmesine sebep olursa, toplumda kabuk bağlamaya başlamış yaralar yeniden açılacaktır.
Türkiye'nin AB yolu kapanacak, ekonomi sarsılacak, her alandaki iç ve dış politikaya ilişkin çözüm arayışları rafa kaldırılacak, Türkiye içe dönüp, krize kilitlenecektir.
3- Neticede AK Parti iktidarı, ülkenin dirliğinin ve düzeninin şu andaki sorumlusudur.
"Anayasal Demokrasi", onlara bu sorumluluğu yüklemiştir.
Yargıçların iç ve dış politika, güvenlik, ekonomi gibi alanlarda sorumluluğu olmayabilir. Siyasal saflarına veya hukuk anlayışlarına göre, evrensel hukuk ve demokrasi anlayışı ile ters düşen kararları da alabilirler.
AK Parti
"yargı" ya duyulması gereken toplumsal güveni de korumakla sorumludur. Bunun için ya bir erken seçim kararı alınabilir ve halk oyunda güven tazelemesine gidilir. Ya da dün Bahçeli'nin önerdiği gibi Anayasa'nın parti kapatmayı düzenleyen maddeleri değiştirilir. Böylece partiler değil bireyler sorumluluk taşımaya başlar. Ancak bilelim ki her durumda 2008 de
"kayıp yıllar" arasında yer almaya mahkûm edilmiştir.
4- Demokrasi sadece seçilmişlerin olayı değildir. Demokrasi ile sağlanan güven ve istikrar ortamına, artık ülkenin sermaye sınıfı da sahip çıkmak zorundadır. Koçlar, Sabancılar, Eczacıbaşılar artık şirketlerinin ancak demokrasinin egemen olduğu dönemlerde büyüdüğünü, dünyaya açıldıklarını, uluslararası rekabet ortamında yer alabildiklerini hatırlamalıdır.
Başta TÜSİAD olmak üzere sermaye kesiminin örgütleri de, artık seçilmişlerin iktidar olduğu, iktidarların ancak seçim yolu ile değiştiği bir Türkiye için seslerini yükseltmelidir.
Siyasi istikrarsızlığın ekonomiye nasıl yansıyacağı ve
"dış riskler"inin ne olduğu da, bu arada hesap edilmelidir.
Ve en azından her kesim demokrasiye ve sosyo-politik istikrarı korumaya dönük olarak kendilerinde bulunması gereken sorumluluk duygusunu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından sergilenen örneklerle mukayese etmelidir.
5- Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AK Parti kadroları da, unuttukları
"gerçek gündem"i yeniden hatırlamalıdır.
"Kopenhag kriterleri olmazsa Ankara Kriterleri olur" diyebilen Erdoğan, sanırız
"Ankara Kriterleri" nin nelerden oluştuğunu iyice görmüştür.
Ankara Kriterleri'nde ne devlete ne de millete hizmet, insanlara teşekkür getiriyor. Çünkü
"Derin Ankara", iktidarı kimseyle ve özellikle seçilmişlerle paylaşmaya razı değildir.
Siz iç ve dış sorunları canınızı dişinize takarak çözümlemeye çalışsanız da...
Ülkenin kriz konularını oluşturan problemlerine çözüm için sağlığınızı da tehlikeye atarak gece gündüz koşuşup dursanız da...
İçe dönük durağan Türkiye'yi dünyaya açıp, uluslararası rekabet ortamında yarışabilir hale getirseniz de... Derin Ankara'ya yaranamazsınız. Onlar Turgut Özal'ı beğenmez, Ahmet Necdet Sezer'i beğenir.
Çetin Altan'ın söylemiyle Ankaralıların gözünde
"kendilerinden daha fazla kazanan hırsız, kendilerinden daha az kazanan da ayak takımıdır." Seçmen de kızları gibidir.
Kızı da başı boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varmaz mı?
Yayın tarihi: 16 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/16//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.