Türkiye gerçekten ilginç bir dönemden geçiyor. Bir yanda derin bir değişim arzusu var, öte yanda değişime karşı bir direnme.
Bir yanda temel sorunlarla yüzleşme isteği var, öte yanda inkârcı bir politika.
Siyaset sınıfı bu gergin zeminden besleniyor.
Şimdi benzer bir şey türban sorunuyla yaşanıyor.
Neden ve niçin gündeme geldiği bilinmese de tartışıyor ve giderek geriliyoruz.
Oysa üç ay öncesinde bu ülke Kürt sorununu, bir ay önce de Alevilik meselesini tartışıyordu. Aslında bu konular sadece son üç ayda değil, son 30 yılda gündemimizden hiç inmedi.
Kürt sorununu, türban meselesini ve Aleviliği hep tartıştık.
Sıraları değişse de konumları hiç değişmedi. Ya biri ya da öteki gündeme geldi ve toplum siyaset üzerinden yürütülen bu kavgada kamplara ayrıldı.
Doğrusu bir sonuç alındığı da yok. Büyük olasılıkla türbanın sonu da böyle olacak.
Oysa bu toplumda derin bir değişim yaşandığı gerçeğini artık görmemiz gerekiyor.
Alın Türkiye'deki
"Siyasal İslamcılık" olayını...
Bugün türban gerçeğinin arkasında da bu olgu yatıyor.
Peki, bu topraklarda din alanında nasıl bir değişim yaşanıyor?
Bu değişimi görmek için öncelikle Anadolu'ya bakmak gerekiyor. Anadolu'dan müthiş bir dalga geliyor.
Küresel krizin bizi ne zaman vuracağı gerçeğini beklerken, Anadolu'dan dünyaya uzanan girişimci ruhu da görmek gerekiyor. Son yıllarda dünyanın neresine giderseniz gidin, Malatya'dan, Kayseri'den, Erzincan'dan, Çorum'dan onlarca yatırımcıyı görmemek mümkün değil.
Ellerinde çanta, Mozambik'ten G.Afrika'ya, Avustralya'dan Brezilya'ya Türkiye'nin
"yeni" girişimcileri iş bağlantısı için inanılmaz bir çaba harcıyor.
İşte bu yeni bir sınıfın doğduğunu gösteriyor.
Bu siyaseti de toplumsal yaşamı da derinden değiştiriyor.
Bir süre önce türban meselesini konuştuğum Ankara İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden
Yrd. Doç. Dr. Muhammet Çakmak, bu değişimin başta siyaset olmak üzere birçok şeyi değiştirdiğini söylüyor:
"Bu değişimci dalga Anadolu'da 80 öncesi dibe sıkıştırılmış statükocu ve muhafazakar İslamcılığı da patlatıyor." Garip değil mi?
Bir taraf türbanla şeriatın geleceği korkusunu, diğer taraf ise geleneksel Müslümanlığın parçalanacağı kaygısını yaşıyor.
Çakmak bu gerçeği şöyle anlatıyor:
"Türkiye'de artık dindar ama daha açılımcı, daha değişimci, daha yüzü batıya dönük olan bir sermaye sınıfı doğuyor. Bunu Türkiye'deki siyasetçilerin çok iyi okuması lazım. Cihadı, bir fetih kültürü gibi algılayan düşünce, şimdi daha çok çalışma, daha çok üretme şeklinde algılanmaya başladı. İslamcılık böyle bir entelektüel dönüşüm yaşıyor."
Kent Müslümanlığına... Dr. Çakmak, asıl değişimin kentlerde gözlendiğine dikkat çekiyor ve şöyle diyor:
"Anadolu kentleri modernleşiyor. Orada taşra Müslümanlığı, modernleşmeci bir Müslümanlığa dönüşüyor. Yaşadığımız sancı bu. Kent İslamı dönemai başlıyor. Bu da sadece İstanbul, Ankara ya da Bursa'da değil; Adana'da, Malatya'da Kütahya'da, Denizli'de de oluşmaya başladı. Bu yeni bir Müslümanlık ve bu kent Müslümanlığı ekonomik refah seviyesi ile beraber güç kazandı."
Türkiye'yi
"şeriat ve laiklik" ikilemi arasına sıkıştıran siyaset sınıfı da bu değişimden nasibini alıyor.
"Ekonomik güç ciddi bir değişmeci dindarlıkla beraber ortaya çıkınca, daha modernist, daha gelişmeye açık, teknoloji kullanan, o tutucu aşırı muhafazakar eğilimlerini törpülemiş, kılığı kıyafetiyle daha batılı bir çizgi ortaya çıktı. Bu da
Türkiye siyasetinde sosyolojik bir rol değişmesine yol açtı. Babalar dönemi bitti, çocukların siyasette etkili olduğu bir dönem başladı. AK Parti bu jenerasyonun bizzat organize ettiği bir siyasi harekettir."
Yayın tarihi: 5 Şubat 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/05//haber,47BC62C084934F8088974385794BF5FC.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.