Tanınmış bir işadamı geçen hafta sonu bir yerde ölü bulundu. Önce ilanlar, ardından haberler geldi. Okuyanlar önemli bir ayrıntıyı göremedi: İşadamı intihar etmişti. İntiharı 'görmemek', acaba hata mı?.
Geçen pazartesi günü gazetelerini açanlar tanınmış işadamlarından
Ali Nuri Çolakoğlu'nun ölüm ilanlarıyla karşılaştı. Ertesi gün
SABAH'ta cenaze töreniyle ilgili bir haber vardı.
Haberin giriş cümlesi şöyleydi:
"..Cumartesi günü Küçüksu Öğretmenevi'nin arkasındaki boş arazide şakağından vurulmuş olarak ölü bulunan işadamı Ali Nuri Çolakoğlu dün toprağa verildi.."
SABAH köşe yazarı
Hıncal Uluç, Çarşamba günü
"Gazetecilik???" başlığı altında şunları yazdı:
"
BEN intihar etsem, Sabah bunu haber yapmayacak mı?. Hürriyet, Milliyet, Vatan, Akşam yazmayacak mı?.
O zaman Nuri Çolakoğlu'nun intihar ettiğini niçin yazmadınız?. Niçin hâlâ ve ısrarla saklıyorsunuz? Haberciliğiniz fakir fıkaraya geçerli de, zenginlere, reklam verenlere gelince, ölçülü biçili mi oluyor?. Beş büyük gazetenin beşinin de haberi "İntihar" lafı etmeden vermesi tesadüf olabilir mi?. Yoksa ayni yerden "Rica" mı geldi?.
Bu nasıl gazetecilik, bu nasıl haberciliktir söyler misiniz?. Bu gazetelerin âkil adamlarına açık baş vurumdur. Görüşlerinizi yazar mısınız?.."
Hıncal Uluç, konuya ilişkin takibini cuma günkü köşesinde devam ettirdi:
"Nuri Çolakoğlu aradı. Kuzeni A. Nuri Çolakoğlu'nun intiharı haberinin 'İntihar'dan söz edilmeden verilmesini, Sabah, Hürriyet, Akşam, Vatan ve Milliyet'teki dostlarından (Patronlar ve Genel Yayın Müdürlerinden değil) bizzat kendisinin istediğini söyledi. "Sorumluluk bana aittir" dedi.
Nuri, ailesi adına böyle ricada bulunabilir. İtirazım yok. Ama bir gazeteci bu ricayı kabul edebilir mi?. Asıl mesele o..
İntihar haberlerini prensip olarak vermiyor, ya da intihardan söz etmeden veriyorsan, sorun yok. Saygı duyarım. Hatta bu tür haberlerin intiharları teşvik edebileceği görüşünde olanlara katılarak, tutumunu alkışlarım.
Ama vatandaş Mehmet'in intiharını, hatta muhabir ordaymış, görgü şahidiymiş gibi senaryolarla yazanların, bir zenginin, bir hatırlının haberini sansür etmelerini tasvip etmem mümkün değil. İşte örnek. Dünkü Hürriyet. Üçüncü sayfada ölüm anındaki resimler dahil bir sıradan vatandaşın intiharı adeta "ballandıra ballandıra" nasıl verilmiş bir görün. Gazete "Güvenilir" olduğunu haberleri ile kanıtlar. Bunun tek yolu da, tek standardı olmaktır. Çifte, hatta adamına göre, üç, beş, yirmi beş standartlı olmak değil.. Sabah, Hürriyet, Akşam, Vatan ve Milliyet ayıp etmişlerdir."
Çolakoğlu haberinden iki gün sonra
SABAH da
Britney Spears'in intihara kalkıştığını haber vermekteydi!
Uluç'un ombudsmanlara çağrısını ciddiye aldım. Çünkü intihar (girişimi de dahil) haberleri konusunda ülkemizde yaygın bir
kafa karışıklığı var.
Okur Temsilcisi olduğum önceki gazetenin genel yayın yönetmeni bir ara "ne olursa olsun hiç intihar haberi vermeyeceğiz" diye tutturmuştu. Köklü gazetenin yazı işlerinden de maalesef hiçbir itiraz gelmemişti. Ben de bir türlü anlatamamıştım.
Keşke iş bu kadar basit olsaydı.
Diyelim böyle bir karar aldınız. Karşınıza mesela
Hikmet Uluğbay'ın bakanken gerçekleşen intihar girişimi gibi bir hadise çıktı. Ne yapacaksınız? Bir pop şarkıcısı konserde kendini binlerce kişi önünde öldürdü. Ne yapacaksınız? Tanınmış bir terör örgütü lideri hücresinde intihar etmiş olarak bulundu. Ne yapacaksınız?
Örnekler bitmez.
O nedenle, "biz hiç intihar haberi vermeyeceğiz" demek, mesleki bir hatadır.
Öyleyse doğrusu nedir?
Dünya ne yapıyor?
Uluç'un sorusuna dönelim.
Ve bu soruya dünyanın önde gelen haber kuruluşlarından meslektaşlarımın cevaplarına bir göz atalım.
Yayın tarihi: 4 Şubat 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/04//haber,F83A5FFB335B4F5B91EEB3DFE4650D65.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.