Her ne kadar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tam adını çağrıştırsa da yukarıdaki harfler dün Brüksel'de müzakereye açılan iki yeni başlıktan birini, "Reseaux Transeuropeens"i ifade ediyor. Yani "Trans-Avrupa Ağları"nı. Biliyoruz, son dönemde Türk kamuoyunu tümüyle, firesiz birleştiren belki de tek duygu olan "Sarkozy antipatisi" nedeniyle müzakere başlığını Fransızca yazmamıza itiraz eden çok okurumuz olacak. Başlığın elbette İngilizce'si de var: "Trans European Networks" (TEN) Ancak Brüksel'deki AB bürokratlarının jargonunda Fransızca'sı (RTE) tercih ediliyor. Nedenini bilmiyoruz. Hem sonra işi dil kamplaşmasına vardırıp Belçika'yı yok olmanın eşiğine getiren Flaman-Valon kavgasının bir başka versiyonunu bu sütunlara taşımanın da alemi yok.
Neyse; konumuza dönelim. Dün Brüksel'de Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, AB Dönem Başkanı Portekiz'in Dışişleri Bakanı Luis Amado, ilgili AB bürokratları ve üye ülkelerin temsilcilerinin katıldığı sade bir törenle açılan iki başlıktan biri olan (diğeri "Tüketici ve sağlığın korunması")
Trans-Avrupa Ağları, kıtayı malların, hizmetlerin ve işgücünün serbestçe dolaşabildiği "Tek Pazar"a dönüştürme hedefinin ruhunu oluşturuyor. Başlığın müktesebatı üç ayak üstünde duruyor: Ulaşım, enerji ve iletişim.
"Siyasi" boyutu yokmuş! Açmak gerekirse, "TransAvrupa Ağları" ile bu üç alanda AB üyelerinin altyapılarını birleştirmek ve yenilemek amaçlanıyor. Öyle ya, yollar, enerji hatları ve iletişim kanalları birleştirilmedikçe, serbest dolaşım nasıl sağlanabilir, ekonomik büyüme ve istihdamın motoru "Tek Pazar"dan nasıl söz edilebilir?
AB yetkilileri, üye ülkelerin herhangi biri tarafından
"Siyasi kriter" getirilmediği için başlığın açılmasının sorun yaratmadığını belirtiyorlar.
Hiç getirirler mi? Eski defterlerin açılmasını göze alabilirler mi?
Çünkü
"Trans-Avrupa ağları" ile kastedilen Avrupa'yı bir ucundan diğerine bağlamaksa, bunun ilk ve en önemli iki örneği bu topraklarda gerçekleştirildi: 1- Şark Ekspresi. 2- Berlin-Bağdat Demiryolu.
İlk seferine 4 Ekim 1883'te Paris'in Doğu Garı'ndan Mozart'ın "Türk Marşı" ile çıkan, Strasbourg, Karlsruhe, Stuttgart, Ulm, Münih, Viyana, Budapeşte, Bükreş, Rusçuk, Varna güzergahını izleyerek 80 saat sonra Sirkeci Garı'na giren Şark Ekspresi, İkinci Dünya Savaşı'na kadar "Sınırların kaldırıldığı Avrupa"nın biricik simgesi olarak kaldı.
"Şark Ekspresi" 1930'ların başında "Toros Ekspresi" ile Halep'e, oradan da Filistin üstünden Mısır'a uzatıldı. 1970'lerin başında ise Şah Rıza Pehlevi'nin önerisiyle "Van Gölü Ekspresi" ile Tebriz üstünden İran'a.
Yani, "Şark Ekspresi" ile Trans-Avrupa'nın ötesinde Trans-Avrasya ağı yaratıldı. Berlin-Bağdat Demiryolu Bağdat Demiryolu'na gelince; petrol kaynaklarını ele geçirme, Osmanlı topraklarını paylaşma, birliğini çok geç sağlaması yüzünden kolonyalizm yarışında sona kalan Almanya'nın Anadolu'yu ve Ortadoğu'yu "Lebensraum" (Yaşam alanı) amacının lokomotifi yapma gibi dönemin tüm büyük güçlerinin jeostratejik çıkarlarının iç içe geçtiği bu projeyi
tarihçiler Birinci Dünya Savaşı'nın asıl nedeni olarak gösteriyorlar. Savaşın sonuçları da yıkıcı oldu: Üç imparatorluk (Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rusya) tarihe karıştı, Almanya askeri ve ekonomik olarak çöktü.
Almanya'nın teslim anlaşması nerede imzalandı, hatırlıyor musunuz? 11 Kasım 1918'de Paris yakınlarındaki Rethondes köyüne götürülen
"Şark Ekspresi"nin 2419 numaralı vagonu nda. Aslında o gün o vagonda barışın değil, İkinci Dünya Savaşı'nın tohumları atıldı. 22 Haziran 1940'ta bu kez Almanya, Fransa'ya teslim anlaşmasını imzalattı. Nerede? Yine o 2419 no'lu vagonda!
Birileri Sarkozy'ye iki dünya savaşının da Avrupa'nın sınırları yüzünden çıktığını hatırlatmalı.
Yayın tarihi: 20 Aralık 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/20//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.