Esquire dergisinin son sayfasında kocaman bir resmim var. Hadi biraz da kendimi beğenerek söyleyeyim, yazar Ernest Hemingway'in romanından çıkıp gelen, "İhtiyar balıkçı..." gibi bir fotoğraf. Sahi o ihtiyar balıkçı hayattan ne bekliyordu? Kocaman bir kılıçbalığını tek başına yakalamayı mı? Yoksa... Size bir şey söyleyeyim mi? Kılıçbalığı yakalamak için denize çok açıldım. Ama; bir kez olsun yakalamak içimden gelmedi. Şundan; İhtiyar balıkçılarla ne zaman kılıçbalığı avından söz etsem bana şunu anlatırlar: Kılıçbalığını yakalarken dikkat et... Tekneye, sana doğru gelirken hayatlarının son hamlesini yaparlar... Eğer; dikkat etmezsen onu öldürürken sen de ölürsün. Öyle bir zıplarlar ki, kılıcı senin göğsüne saplanır... Ya da! Başaramazsa; tekrar denizin dibine dalar. Kılıcını, kumlara saplar. Bu kez kendi kendini öldürür... İşte bu yüzden kılıçbalığını; hep sevdiğini çok seven kadına benzetirim. Ya ölür ya da öldürür... Öffff! Acemi bir aşk yazarı olarak yine kadınları kızdıracağım. Biliyorum; "Yine saçmaladın," diyecekler. Kadın dediğin balık etinde olur. (Tavuk etinde olanlardan neden söz edilmez ki!) Ama... Kalplerindeki sevgi asla balık gibi olmaz. Kadınlar duyguların esiridir. Hep acı çekerler ama çektikleri o acıyı hissetmezler. Oysa balıklar hiç acı çekmeyen canlılardır. Şunu da söyleyeyim!... Balıklar da neden hiç hafıza yok? Yaşadıklarını neden unuturlar? Arkadaşlarının gözleri önünde bir oltaya takılıp giderken görseler bile kendileri de aynı hatayı neden yaparlar? Efendim, başa dönüyorum. Hayatımda en keyif aldığım röportajlardan birini
Esquire dergisi yaptı... Editör sordu; "Hayattan ne öğrendin?" Ne öğrendiğimi değil, neler hissettiğimi söyledim. Dergiye bir de baktım ki; kendi sorusunun cevabını kendisi koymuş; -Kazım Kanat, hayata tutunuyor. Bakalım hayat ona ne öğretiyor? Sahi! Hayat bana ne öğretti? Şunu efendim; Tutkuları olan insanlar için, hayat kısadır! Eh yani... Hızlı yaşa, hayatın tadını çıkar demek istiyorum ya. Şunu da demek istiyorum; Yaşam da yaşanacak o kadar çok güzellik var ki!.. Öyleyse... Buyurun,
Esquire dergisini kapağındaki "Hayatın bana neler öğrettiği" sorusunun cevaplarına. Bu cevaplar arasında, kadınların kurduğu ofsayt tuzağına düştüğümü de biliyorum. İşte, hayatımın özeti; Hayatımda başıma gelen üç güzel şey şu oldu: Aşık olmak, aşık olmak, aşık olmak! Hayatım boyunca hep yaptıklarım için değil, yapamadıklarım için üzüldüm! İlk aşklar unutulmaz denilse de aslında son aşkların hep unutulmaz olduğunu öğrendim! Ne zaman bir kadın için, Benzemez Kimse Sana, Tavrına Hayran Olayım... şarkısını söylesem o zaman anlarım ki o kadına aşık olmuşum! Karımın, "Kocam bir başkasına aşık olsa bile, o mutlu olacağı için kabullenirim," sözünün aslında kocaman bir yalan olduğunu bilirim. Çünkü; kadınlar asla sevilerini paylaşmazlar! "Hiçbir şey için geç kalmadım," diyerek hayata sarıldığım ve tutunduğum an mutluluğu yakaladım. O an her güzel şeye aşık oldum. Fırtınalarla boğuşurken, "Bir daha denize açılmak mı? Asla..." diye yeminler ettiğim an, şunu da çok iyi biliyordum ki; teknemi iskeleye bağladığımda, tekrar denize açılmaya hazırdım! Dünyayı tanımak ve hayatı öğrenmek için otostopla beş parasız dünya turuna çıkıp, Paris'te Louvre Müzesi'ndeki o sanat şaheserlerini görünce şunu anladım; Bunca güzel şeye rağmen, insan isterse daha güzelini yaratabilir. Medya ödüllerinin dağıtıldığı o gösterişli törende tüm alkış ve tebriklerin sahte olduğunu; sokakta yürürken bir simitçinin, "Senden para almam ağabey..." deyişinin aslında en büyük ödül olduğunu öğrendim. Okulun en aptal öğrencisiyken, hayatın en başarılı insanı olduğum gün aradaki farkı da öğrendim; Önemli olan belge değil, bilgi!.. 68 gençliğinin o isyankar ruhu ile hep geleceği hayal ettim. O hayaller hala hayalimde!
Yayın tarihi: 9 Aralık 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/09/pz/kanat.html
Tüm hakları saklıdır.