kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Kasım 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
EMRE AKÖZ

"İç düşman"

Alman siyaset bilimci ve hukukçu Carl Schmitt (1888-1985) " siyasi " faaliyeti, "ekonomi", "kültür", "inanç" gibi hayatımızdaki diğer önemli faaliyetlerden ayırt edenin ne olduğunu araştırmış bir düşünürdü.
Bu soruya kışkırtıcı bir cevap vermişti Schmitt: Ona göre siyaset, " düşman " yaratma sanatıydı.
Schmitt'e göre her rejim ve dolayısıyla her devlet, " dost ve düşmanı " tanımlar. Kendi varlığını bu tanımlama üzerine oturtur.
"Düşman" kelimesini görünce hemen tedirgin olmayın. Söz konusu olan topla, tüfekle saldırılarak, yok edilmesi gereken bir düşman değil.
Burada kastedilen, siyasal sistem " içinde " yer almasına rağmen " öteki " olarak adlandırılan unsurdur.
Yani düşman, " aramızda " olmasına, " bizdenmiş gibi " gözükmesine rağmen, bizi tehdit eden, " birliğimizi " bozmayı amaçlayan bir varlıktır. Yani iç düşmandır.
Milli Takım'ın eski teknik direktörü Mustafa Denizli, kendisini eleştirenlere, " İçimizdeki İrlandalılar " derken, Schmitt'in fikrini futbol arenasına taşımış oluyordu.

Nazi rejimine yakın olmasına karşın, Schmitt'in "siyasal" tanımı, çok farklı çizgilerdeki düşünürleri etkilemiştir.
Mesela Belçikalı siyaset bilimci Chantal Mouffe, kendi demokrasi kuramını geliştirirken Schmitt'ten etkilenmişti. Demokrasi, neticede, farklı siyasi görüşlerin, bir araya gelerek, yani bir " biz ve ötekiler " ayrımı yaparak yönetime katılması değil mi?
Fransız filozof Jacques Derrida da "farklılık", "dost" ve "öteki" kavramlarını geliştirirken, Schmitt'in katkısından yararlanmıştı.
Carl Schmitt'e göre her devlet, siyasal birliği oluşturup pekiştirirken; bir ya da birkaç " düşman " yaratır. Bu iç düşmanlar, yasa dışı ilan edilir.
Şartlara ve rejimin niteliğine göre iç düşman kah kınanır, ayıplanır; kah dövülür, hapsedilir; bazen de öldürülür.
1923'ten 1930'lu yıllara, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamasında, dört büyük iç düşman tanımlanmıştı: İşbirlikçilikle suçlanan azınlıklar ... Rejimi yıkmayı amaçlayan komünistler ... Laikliğe son vermeyi hedefleyen dinciler ... Milleti parçalamak, ülkeyi bölmek isteyen Kürtçüler ...
84 yıllık Cumhuriyet tarihi, bu gruplardan korkarak ve onlarla mücadele ederek geçti.
Bundan sonra farklı olabilir mi? Yani, en azından, "iç düşman" tanımlamasındaki " sertlik " yumuşayabilir mi?
Olması gerek!
Gidişat o yönde.
Şu tip faktörler, o sert zihniyeti törpülüyor ve değişime zorluyor:
Avrupa Birliği süreci... Demokratikleşme çabaları... Dünya ekonomisiyle bütünleşme... Yüzde 70'i aşan kentleşme oranı... Kapitalizmle birlikte derinleşen modernleşme...
AKP iktidarı, " şeriat geliyor " iddialarının safsata olduğunu ortaya çıkardı...
Emekli orgeneraller dahi Kürt sorununda hata yaptıklarını söylüyor...
Ceza Kanunu'ndaki 301'inci madde değişecek, AB'nin ' İlerleme Raporu'nda yer alan eksikler giderilecek.
Türkiye bunları yapıyor, yapmaya da devam edecek. 21'inci yüzyılda ancak bu şekilde ayakta kalabiliriz.
Aksi halde, Carl Schmitt'in dediği anlamda, iç düşmanın tanımını yapanların kendisi birer iç düşman olur ki onların kazanmalarına izin vermemek gerekir.