Hemen her gün kırmızı etik ışıklarının ihlal edildiğini bildiğimiz gazetecilik yollarında, yapılması gereken yapılmayınca çok önemli sorunlar çıkabiliyor.
Geçen hafta bu gazete kırmızı ışıkta durmayı başarırken biri manşet haberinin yalanlanmasını yaşadı; bir başkası hatalı bir davranış yüzünden muhabirini işinden çıkarmak zorunda kaldı. Bu arada sekiz erle ilgili haberlere de yasak kondu.
Hepsi de, daha önce bu köşede işlediğim "terör haberciliği" ile ilgili.
Dağlıca'daki tabur komutanının sekiz askerden sonra tutuklandığına ilişkin ham haber, pazartesi günü SABAH yazı işlerine de gelmişti. Baş sayfaya uygun olan bu haberin doğrulatılması için gösterilen çabalar sonuç vermeyince, Genel Yayın Yönetmeni
Ergun Babahan'ın da geçen çarşamba yazdığı gibi, doğru bir tavırla, "kullanılmadı".
Kullanan
Star gazetesi ise Genelkurmay tarafından yalanlandı.
Öte yandan, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarafından duyurulan 'Tümgeneral Yılmaz' olayı da açıklığa kavuştu. Vatan gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu, Dağlıca'da görevli albayı general kimliğiyle arayan gazetecinin bulunduğunu ve işine son verildiğini yazdı.
Sorumluluklar Bu iki olayın hiçbirinde "esas sorumluluk" gazetecide aranmamalı.
- Bu ülkede resmi kurumlar terör ve savaş gibi toplumu derinden sarsan gelişmeler konusunda sağlıklı, düzenli ve olabildiğince açık bir bilgilendirme mekanizması oluşturmadığı, "akreditasyon" gibi anlamsız uygulamalardan vazgeçmediği sürece, benzer olaylar gene yaşanabilir. Hiçbir şey sonsuza dek saklı kalamaz.
- Komutanın tutuklanması iddiaları konusundaki sorular cevaplanmıyor, telefonlara çıkılmıyorsa, bu Genelkurmay ve/veya hükümetin hatasıdır.
- Haberi kendi kaynaklarına güvenerek veren gazetenin eğer aradıysaGenelkurmay tarafından aynı gün değil ertesi gün yalanlanması gereksiz bir bilgi kirliliğine ve şüphe dalgasına yol açmaktadır.
- Düzenli brifing sistemi olmayışı, gazeteciye bilgi vermekten bile bile kaçış, sadece "Tümgeneral Yılmaz" türü tehlikeli cambazlıklara değil, kontrolü çok zor olan "kimliğini açıklamak istemeyen kaynaklar" yönteminin dağı taşı sarmasına ve her türlü suiistimale basını açık hale getirmesine de sebep olmaktadır.
- İnternet çağında haberlere yasak koymak çözüm değildir; haberin önünü kesmediği gibi, çarpıtma haberciliği de teşvik eder. Unutmayalım: İfade özgürlüğü kamunun yararınadır.
Meslektaşım
Tayfun Devecioğlu, "haber kaynağını zarflamak" diye bir terimi ortaya atıp tartışılmasını istemişti. İlk elden haber kaynağına ulaşamayan gazeteci mecburen başka kimliklere bürünüp böyle bilgi topladığını anlatıyor ve "ben bu konuda emin değilim" diyor, yani "acaba hepten yanlış mı?" diye sorguluyor. Ama muhabire ilişkin cezai önlem alarak yöntemin yanlışlığını da kabullenmiş görünüyor.
Bence bu yöntemin yanlışlığını tartışmamak gerekir. İlke olarak gazeteci, mesleki kimliğini açıklayarak, belli ederek haber malzemesi toplamak zorundadır.
'Kamu yararı' İstisnası yok mu bu haberciliğin?
Elbette var.
Somut ve açık bir kamu yararı söz konusu ise yapılabilir.
Neyin yapılması kamu yararınadır?
- Bir suçun ifşası
- Yolsuzluk ve adaletsizliklerin ortaya çıkarılması
- Vahim ihmallerin veya yetersizliklerin açıklanması
- Halk sağlığı ve güvenliğinin korunması
- Birey/kurum tarafından yapılan açıklama ve eylemlerin halkı yanıltmasını önlemek
Bence savaş benzeri bir hal söz konusu olduğu için TSK mensuplarını yanıltarak bilgi almak doğru değildir. Biz gazeteciler yanlış yollara sapmak yerine yetkili kurumlardan işlevsel bilgilendirme sistemi kurmalarını ve sorularımıza süratle cevap vermelerini talep edebiliriz sadece. Bundaki ısrarımız haklıdır.
Yayın tarihi: 19 Kasım 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/19//haber,354149B332EC4C9A8C2D0CA4B76230A0.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.