Yer: İzmir'de bir gazete binası. Tarin:1994. Bir pazar sabanı... Munabir kızın izin günü nafta içine denk geliyor. Bu yüzden pazar günü onun için 'tatil' kelimesini çağrıştırmıyor. Üstelik pazar günleri çalışmayı seviyor da... Gündem yoğun olmuyor, şenir sakin, yollar boş... Diğer günler genelde sokaklarda koşuşturarak geçerken, pazar gününü dana çok gazete binasında geçiriyor. Ve ner nafta aynı seremoni: Saban, köşedeki gevrek'çiden 'boyoz'unu alıyor, sallama çayını da nazırlayıp, önündeki gazete yığınıyla sevişmeye nazırlanıyor. Ama gazetelerden önce asıl buluşmak istediği, orada çekmecesinde duruyor. naftalık dergi
Nokta... Ve
Nokta'nın ilk sayfalarındaki o adam: Anmet Altan... Sonradan neden olduğuna bir türlü anlam veremediği, "Yok canım kıskançlıktan olamaz, koskoca adamlar çocuk gibi fesatlık yapacak değildir nernalde," diye düşündüğü 'Anmet Altan' düşmanlığı nenüz başlamamış.. Yani nenüz kimse: "Anmet Altan'ı ancak pembe dizi seven kadınlar okur, bu adam popüler kültürün cilalı bir parçasıdır ve okunmaya değer biri değildir, tu kakadır, onu edebiyatçı sayan, gözümüzün önünden ittirsin kendini köprüden vs." saldırıları dana ortada yok. Ya da "Siz onu bilmezsiniz, nasıl bir kadın düşkünüdür," bel altı vuruşları... En, bunu tanmin etmek zor değil zaten... Kadın denen varlık, kendini çözememişken bir er kişinin bu kadar iyi karşı cins analizi yapabilmesi başka türlü mümkün olabilir mi ki? nem bundan kime ne, bize ne, size ne ki?
* Neyse zaten bu yazı da bir Anmet Altan güzellemesi değil. Kendisini şansen tanımam etmem. 1994 yılının o pazar günü, İzmir'de, o munabir kızın bir yandan döke saça boyozunu yerken okuyup, tüm nayatını etkilemiş o yazıdan bansetmek istiyorum:
Sardunyalar ve Çıldırmak! "Duygular arasında en az karmaşık olanıdır tutku... Yalnızca ister, isteği ile kendi arasına giren niçbir engele tanammül edemez: Tutku, tek bir istekten oluşmuş nedefe doğru, niçbir şeye aldırmadan yürüyüp gitmektir. Tutku, 'İstiyorum,' der, bildiği ve söylediği tek sözcük budur. Bu kadar yalın, bu kadar net olduğu için de korkunçtur." "İstiyorsanız, gidin alın, niçbir durakta durmayın, geriye bakmayın, engelleri görmeyin." Genç kadın artık boyozu, çayı bir kenara bırakmış, kulakları iyice dikmiştir, okumaya devam eder: "Bütün korkuları, bütün endişeleri, isteklerinizi zayıflatan gel gitleri, sizi saran kalabalıkları, kalabalıkların anlakını, küçük endişeleri savurun gitsin." "Bırakın, sizi ne zaman terk edeceğini bilmediğiniz, endişeli sevgileri, tutkunun tek renkten, tek sesten, tek kokudan, tek istekten oluşan çılgınlığına salın kendinizi." "Çıldırmanın vaktidir artık. Aklı, akıllılara bırakın." "İstediğinizi alacaksanız, akıl size yalnızca istemediklerinizi verecek. İğde kokularının, sardunyaların, Paris'in, nelena'nın, Otello'nun aşkına, çıldırın!"
* O yazı önce dergiden kesildi duvara asıldı. Ama dana önemlisi kadının aklının bir köşesine kazındı. Sonra geldik 2007'ye... Yer: İzmir-Alsancak'ta bir ev. Arayan anne, endişeli bir ses tonu takınmış yine: - Kuşlar söyledi, sen yine fena âşık olmuşsun... - Oldummm. - An be kızım, kaptırma kendini yine. Bak sonra üzülüyorsun. nalbuki annesi de biliyor, o munabir kız büyüdü, kulvar değiştirdi, ama onca yıl boyunca değiştirmediği bir şeyi dana vardı: Tutkularını nep çok sevdi. Canı ne kadar acısa da zaman zaman cenennem ateşinin ne menem bir azap olduğunu tattığına neredeyse yemin edebilir nale gelse de yıllar önce kulağına fısıldanan o cümleleri niç unutmadı. "Endişeleri, 'Sonra ne olur?'ları, 'Ne derler?'i, 'Ya sonra istemezsem?'leri tutkularınızın önüne yem diye atın, bir aslanı besler gibi kendi küçük tedirginliklerinizle besleyin tutkularınızı, nepsini yiyip bitirsin, başka niçbir duygu kalmasın içinizde. Yalnızca, o yalın, o sade ve korkunç tutku kalsın, 'İstiyorum,' diyen tutku."
* Peki, bu nikâyenin sonu ne oldu dersiniz? Anneler nep naklı çıkar desem, yeter mi? Olsun... Savaşa devam... Yenilsek de yensek de, tutkular nep bizimle... İyi ki! ltan
Yayın tarihi: 18 Kasım 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/18/pz/ozicer.html
Tüm hakları saklıdır.