Her şey geçen hafta konuk olduğum Esra Ceyhan programında, "Nazire Hanım kabak tadı verdi, böyle yaparak Hüsnü'nün çocuklarını görmesini zorlaştırıyor" dememle başladı. Reklam sonrası, yapımcılardaki hareketlenme başıma geleceklerin göstergesiydi... Yayına döndüğümüzde "Sayın seyirciler, şimdi telefon hattımızın öbür ucunda Nazire Şenlendirici var" deyince; dünya bir süre başımın üzerinde döndü. Nazire Şenlendirici "O Rahşan Hanım, şunu yapmasın, bunu yapmasın" dedikçe bir anlığına Hüsnü Şenlendirici olmayı yaşadım adeta. Korkutucu bir deneyimdi.
AKILLI VE GÜVENLİ
Ancak, Nazire Hanım konuştukça iş renklendi ve benim açımdan daha dikkat çekici oldu. Karşımda, hitabet konusunda yol kat etmiş, akıllı ama en önemlisi kendine güvenen bir kadın vardı. Her ne kadar o "Ben bir anneyim, bizde boşanma yoktur" filan gibi laflar edip, stüdyodaki konukların alkışını alma operasyonlarına girdiyse de benim dikkatimi "Hüsnü, çocuklarını değil beni görmeye geliyor" deyişi çekti. Açığa kavuşturmak isteyince "Kadını olarak mı sizinle görüşüyor?" dedim, üzerine bastıra bastıra "Evet" dedi ve ekledi: "Bir gün Hüsnü, sen, ben buluşalım bir kahve içelim. Hüsnü senin önünde söylesin Deniz'e aşık olup olmadığını ve benimle nasıl görüştüğünü!"
ONUN ADINA ÜZÜCÜ İlginç bir teklifti. Programdan sonra çarşamba saat 15.00'te Plaza Otel'de buluşmak üzere sözleştik. Ancak ne gelen vardı ne giden. Telefonları da açmıyordu. Bu onun adına üzücüydü. Cuma günü telefonda konuştuğumuzda "Hüsnü gelmezse, ben de gelmem" demeye başladı. Şimdi ne olacak bilmiyorum. Ama açıkçası çok önemli de değil görüşüp görüşmememiz. Asıl önemlisi Nazire'nin bu gücü! Herkese kafa tutup ilişkisini savunacak gücü nereden aldığı. Hiç de öyle 'ensesine vur, lokmasını al' kıvamında bir kadına benzemiyor. Sanırım Hüsnü, hatları iyice birbirine karıştırdı.
Bugünkü Tüm Yazıları
Nazire'm beni kahveye çağırdı ama...
Yayın tarihi: 6 Kasım 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/06/gny/gulsan.html
Tüm hakları saklıdır.