Oynamak,
başkası olmak en temel içgüdüsü insanoğlunun. Yalnızca oyuncular değil, herkes bir karakter yaratıp, yüzünü, kılığını o karaktere dönüştürüp dolaşıyor ortalıkta. Kendine kıyak bir imaj yaratma derdinde herkes. Makyaj sanatı da en büyük yardımcısıdır bu işin. Sahne üstünde de sahne dışında da... Yüzdeki çizgiler, yaşamımızın haritasıdır. Nereye gitmişiz? Nerede terk edilmişiz? Sevgilin ne zaman ölmüş? En çok sevindiğin gün, attığın kahkahalar, devirdiğin kadehler yüzünde çizgi olarak kalır. Öptüğün her dudak, dudağının hafızasında iz bırakır. Her ayrılık, bir çizgidir gözünün kenarında. Bazen, yılların yüzümüze çizdiklerini örtmek için yapılır makyaj... Bazen, olduğundan daha olgun durmak için. Kendini daha genç göstermeye çalışırsın ya da daha yaşlı. Sen, senin üstüne başka birini çizersin. Başkası olmak, başkasını oynamak. Başkası gibi yapıp onun öykülerini anlatmak için ya da onun öykülerine saklanıp, onun arkasına gizlenip, kendi öykülerini anlatmak için... İçindeki bin bir karakteri sergilemek, ortaya çıkarmak, onlarla tanışmak en büyük tutkularından biri insanoğlunun. Başkalarını anlatırmış gibi yaparken kendini anlatmak. Başkalarının öykülerini izlerken, eğlenip düşünürken aradığın kendindir aslında. Gösteri sanatlarını ölümsüz kılan da bu giz. Tıpkı roman okurken, kitabın içinde kendini aramak gibi... İçimde gizlenen hangi karakter, hangi yanım içimden kaçmış da bir roman kahramanına dönüşmüş? Ben, benden parçalar, hangi kitabın, hangi oyunun, hangi filmin, hangi televizyon dizisinin içinde dolaşıyor. Bende kaç tane 'öteki ben' var? Nerelerde gizleniyorlar? Onlarla nerede buluşup konuşabilirsin? Ben ölmeden, içime gizlenmiş hangi 'benler' ölür, ebediyete göçer? Benimle tanışmadan, görüşmeden kim bilir kaç tane 'ben' yaşamını sürdürüyor içimde? Bekliyorlar. Bilinçaltından bilincin çayırlarına çıkıp hava almak için. Herkesin içi o kadar kalabalık ki... Oyuncu içinden yola çıkar, etrafa bakar, ötekileri izler, gözlemler, araştırır. Düşünür, biriktirdiklerini, topladıklarını aklın süzgecinden geçirir, hayal gücünün emrine sunar; oynayacağı karakteri yaratır. Sahnede ya da özel hayatta, hepimiz karakter yaratma ustaları olmaya çalışıyoruz. Oynayacağımız karakterlerin ruhunu elimizde tutup, o olalım, onun öykülerini anlatalım ya da yaşayalım diye...
Başkası Olmak oyunu, yalnızca sahne üstünde değil, yaşamda da çok oynanan bir oyundur. Başkalarının seni istediğin gibi görmesi için boyanırsın, giyinirsin; ruh haline göre şekil verirsin kendine... Başkalarının seni görmelerini istediğin kılığa bürünürsün. Bazen olduğun gibi görünürsün bazen de göründüğün gibi olmaya çalışırsın. Ya yaşamın yüzüne çizdiği haritayı iyice açığa çıkarmaya çalışırsın ya da örtmeye... Ya ruhuna makyaj yapmaya çalışırsın, ya yüzüne. Oynamak, başkası olmak en temel içgüdüsü insanoğlunun. Ancak unutmayalım ki, içimizdeki başkalarının peşinde dolaşırken, dışarıdaki 'öteki'ni, 'ötekileri' anlama, keşfetme, kavrayabilme, kendini onun yerine koyabilme sanatında da ustalaşırsak, o zaman 'içimizdeki öteki'nin ruhunu elimizde tutabiliriz.
Yayın tarihi: 22 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/22/ct/poyrazoglu.html
Tüm hakları saklıdır.