Olduğu yerden uzağa gitmek için tatile çıkar insanlar. Alışkanlıkların, günlük yaşamın cenderesinden kurtulup kafalarına göre takılabilmek için seferberlikler ilan ederler. Kimi yazın, kimi kışın tüymeyi dener kurulu düzen hapishanesinden. Binde biri yırtar: Kurulu düzenden dışarıya tünel kazar; kaçar gider. İzini kaybettirir. Binde birin dışında kalanlar tıpış tıpış döner. Ellerini uzatır kelepçeye yeniden, teslim olur can sıkıntısına. Teslim olur tekdüzeliğe. Dokuzdan altıya iş, sonra yol, ev, televizyon, yatak. Sabah kalk, büyük kentin keşmekeşinde, düş babam yine yollara... Her gün aynı terane. Geçim sıkıntısına, suratsız patrona, lanet müdüre, sıkıcı çalışma saatlerine hep tatil hayalleri kurularak katlanılır.
"Ah bir atayım kendimi deniz kenarına... Şöyle güneşin altına serilip kemiklerimi dinlendireceğim lan. Yataktan plaja, plajdan yatağa; hep yatacağım." Çoğumuz, birtakım işler içinde debelenir dururken de yaptığımız işten sıkılır, hatta nefret ederiz. İşimizle kurduğumuz tatsız ilişkiyi özel yaşamımıza yansıtır, evdeki hayatımızı da cehenneme çeviririz.
İKİ GÜNLÜK ÖZGÜRLÜK
Soluklanmak için hep tatil hayalleri kurarız. Hafta sonu, hiç olmazsa iki günlüğüne, başka biri olabilmek, "Ben de varım," diyebilmek, kendini fark etmek ve ettirebilmek için çeşitli tatil hobileri icat eder dururuz. Kurduğumuz düzen, bir süre sonra bizi emiyor. Bizim kurduğumuz ev, iş, yaşam biçimi düzenleri, bizim iktidarımıza başkaldırıyor; gücü ele geçiriyor. Bu tutsaklıktan kurtulmanın tek çaresi; işe, aşka, ilişkilere, kendine, sevdiklerine her gün yeni bir heyecanla başlamanın kişiye özel yolunu bulmakta gizli... Kendimizi içine tıktığımız düzenlere, yaşam biçimlerine hayranlık duyarak ıskalıyoruz hayatı... Üstelik başkalarının da bizim gibi yaşamasını arzuluyoruz: "Bana benzeyen, benim gibi yaşayan ne kadar çok olursa o kadar uzaklaşırım yalnızlıktan..." Bu yanılgı, bireyi daha büyük, daha kalabalık yalnızlıklara sürüklüyor. Bunaldık mı da gelsin tatil... Kendimizi değil, kafamızın içindekileri gezmeye götürüyoruz. Çoğumuz yaşamı, bize sunduğu bin bir mucizenin tadını çıkarıp, sürekli bir tatile dönüştürmekten korkuyoruz. Üstüne bastığımız ve çok sağlam olduğunu düşündüğümüz bütün düzenlerin altında milyonlarca tünel kazılıyor. Yere kulağınızı dayarsanız, sesleri duyacaksınız. Sürekli tatile geçiş yapabilmemiz için, toprağa uzanıp aşağıdan gelen seslere kulak vermek gerekiyor. Evet efendim, her şeyi iyileştiren, tenimizi, düşüncelerimizi ısıtan güneşe bakıp yaşamın en önemli sorusuna cevap üretmek zorundayız. "Yaşamımı sürekli bir tatile nasıl dönüştürebilirim?" "Yaptığım işi nasıl daha çok eğlenerek yapabilirim? İşime de kendime de yeni bir bakış açısı getirerek yaşamımı nasıl bir şenliğe dönüştürebilirim?" Bu soruları yanıtladığınızda güneşin yeniden doğduğunu görürseniz sakın şaşmayın. Yaşama, kendine yeni baştan başlamanın yolunu keşfedenler, kurulu düzen hapishanesinden kurtuluyor. İçlerine tıkıldıkları hücrelerin duvarlarını yıkıyor. Güneş doğuyor içlerine. Bırakın doğsun güneş.
NOT: Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu bu akşam, Çeşme Açıkhava Tiyatrosu'nda
Tak Tak Takıntı adlı güldürüyü sergileyecek. Gelirseniz bu muhteşem oyunu ıskalamamış olursunuz.
Tak Tak Takıntı'da alışkanlıklara meydan okuyarak yaşamı sürekli bir tatile çevirmenin yollarını anlatıyoruz.
Yayın tarihi: 18 Ağustos 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/18/ct/haber,7DB501930A5C4C64AF48BA413AB4FEF1.html
Tüm hakları saklıdır.