Biz oldum olası
"Ağır ol da molla desinler," toplumuyuzdur. Asık bir suratla dikilip, anlamlı olduğunu düşündüğümüz bakışlarla, etrafı anlamsızca süzünce, adam yerine konulacağımızı düşünürüz. Adam olmaya çalışmayıp sadece, adam yerine konmakla ilgili olanlarımız, sürekli asık suratla dolaşıp, ahkam keser. Muhteşem cevherler yumurtlarlar... "Ülkemizin ciddi sorunları var. Bunlar ciddi biçimde ele alınıp, ciddi tartışmalarla, ciddi sonuçların, ciddi araştırmaların katkısıyla, ciddi çözümlerin en kısa... Ah kürsüden kaydım... Ciddi bir biçimde düştüm... Kuyruk sokumumda ciddi bir acı var." Bu sayın baylar, arada bir bunlara uyum sağlayan sayın bayanlar, her şeyi bilirler, kendilerinden başka hiç kimsenin sorunları çözemeyeceğini düşünürler, her yerde asık suratlıdırlar ve içlerindeki kasveti çevreye yayarlar. Halk arasında bunlara "Mahkeme duvarı gibi surat var lan herifte!" denir. Bu hepimizin tanıdığı muhteremler, koyu renk elbiseleri, yaprak kımıldamayan suratlarıyla sürekli ülkeyi ve dünyayı kurtarırlar. Gülmezler, hatta gülümsemezler bile... Onlar kasıldıkça, ciddiye alınma oranları düşer. Bu sayın baylardan her yerde bulunur. Evlerde, okullarda, kahvehanelerde, hastanelerde, meyhanelerde ve de bilumum meclislerde, bu pek sayın beyefendiler gerilmiş suratlarla dolaşıp dururlar, herkese ciddi olmayı öğütler ve sürekli fırça çekerler etraflarına... "Karı gibi gülmeyin lan!" Bunlar bazen tiyatrolara, sinemalara da düşer. Millet, gülüp eğlenirken kendilerini çok sıkarlar, gülmemek için kendilerini öyle tutarlar ki çatlayacak gibi olurlar. Evden çıkarken karılarını, çocuklarını tembihlerler "Ciddi olun karı gibi gülmeyin!
" diye... Bazen oyunun ya da filmin orta yerinde, kimseler görmeden gülebilmek için dışarı fırlar, tuvalete girerler, orada gülüp gülüp salona geri dönerler. Ağır olmaları gerekir, çünkü onlara "Molla," denilecektir. Hani yani latife olsun diye yazıyorum, bunların aslında sinemaya, tiyatroya falan gittikleri pek yoktur. Herkes arkalarından taklitlerini yapar, tiyatrolarda sinemalarda öyküleri oynanır, bin bir halleri sergilenir umurlarında olmaz. İnsanın aklına takılıyor: "Acaba çok gülünç bir durumda olduklarının farkındalar da ondan mı herkesin gülmesini engellemek istiyorlar
?" diye. Tabii bu işe en çok karıları şaşar, aralarında günler tertipleyip, 'karı gibi' gülmezlerse, nasıl güleceklerini tartışırlar. Bu sayın zevatlar, disiplinin ve asık suratın dünyanın bütün sorunlarını halledeceğini düşündükleri için sorunlar hallolmayınca, üstelik işler sarpa sarınca, iyice sertleşirler, dozu arttırırlar: "O... karı gibi gülmeyin lan..." Ve halk kahkahalarla gülmeye başlar. Evet efendim, biz güleriz bu hallere. "Öldüm gülmekten," deriz, ölmeyiz, gülmeye devam ederiz. Niye mi güleriz? İnsanoğlu bilir ki somurtanlar, ölümden; gülüp eğlenip dünyaya mizah gözlükleriyle bakanlar, yaşamdan yanadır. Mizaha karşı çıkanlar yaşama karşı çıkanlardır; onları da tutsak alan düzenin koruyucularıdır. Kendilerinin de tutsak olduğunun farkına bile varmadan habire, "Karı gibi gülmeyin lan!" derler. Oysa karılarının 'lan karı' olmamasında, karı gibi gülmekte, hatta hiç istenmediği halde 'karıların
' çağdaş bir kadınlık bilincine varmasında ve gülmesinde sayılamayacak yararlar saklıdır. Yaşamı bin bir değerli taşla süsleyen bir hazinedir 'karı gibi gülmek...'
Yayın tarihi: 9 Haziran 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/09/ct/haber,11F19BEAE9CA41A0BDB5E955916CEC0F.html
Tüm hakları saklıdır.