Biz Prof. Dr. Zafer Üskül'ün ya da yeni unvanıyla AK Parti Mersin Milletvekili Zafer Üskül'ün meramını anlıyoruz. O "Renksiz anayasa" önerisiyle
"Kazuistik", yani "Çıkabilecek tüm toplumsal uyuşmazlıkları somut ve taraf olacak şekilde kurallara bağlayan" 1961 Anayasası ve rahmetli Prof. Dr. Bülent Tanör'ün ifadesiyle "Onun deli gömleği giydirilmiş hali" olan 1982 Anayasası yerine
genel ilkelerle yetinen bir anayasa gerektiğini söylüyor.
Bir başka deyişle, "Düzenleyici anayasa" modelinin terk edilip "Çerçeve anayasa" anlayışına geçilmesini savunuyor. İki gerekçeyle Üskül'ün yanında yer alıyoruz:
1-Türkiye'
nin yeni ve sivil bir anayasa yapması zamanı geldiğine inanıyoruz. 1982 Anayasası'nın cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili maddelerinin yorumunda yaşadığımız hukuk kaosunun "Kazuistik" anlayışın iflasını ilan ettiğini düşünüyoruz.
2-Üskül'
ün yaklaşımının anayasa hukukundaki gelişmeler çerçevesinde tartışılabileceğini, üstelik onun akademik çizgisi nedeniyle bilimsel ahlakından asla kuşku duyulmaması gerektiğini savunuyoruz. Hukukun magazinleştirilmesi Ancak iki çekincemizi de ifade etmek ihtiyacını duyuyoruz:
1-Üskül'ün kamuoyunda yaygın biçimde tanınmasını sağlayan, geçen yıl TÜSİAD'a hazırladığı "Türk Demokrasisinde 130 Yıl" başlıklı raporunda, en az "Atatürk milliyetçiliği" ve "Atatürk ilke ve inkılapları" kavramlarının Anayasa'dan çıkarılması kadar çarpıcı başka öneriler de vardı: Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması, Milli Güvenlik Kurulu ile ilgili maddelerin anayasadan temizlenmesi ve bu kurumun yasayla düzenlenmesi, Yüksek Askeri Şura kararları dahil idarenin tüm işlemlerine yargı yolunun açılması, imamhatip liselerinin din adamı ihtiyacını karşılayacak sayıya indirilmesi ve kız öğrencilere kapatılması, din eğitiminin zorunlu olmaktan çıkarılması gibi.
Üskül'
ün hepsi birbirinden "Medyatik" bu önerilerinden herhangi biri yerine "Anayasa'da Atatürk ilke ve inkılaplarına yer yok" çıkışını öne çıkarmasını, yeni ve sivil anayasa tartışmalarına kamuoyu ilgisini sağlamaya yönelik bir halkla ilişkiler kurnazlığı değilse, bu sorunun çözümü için zorunlu olan geniş uzlaşmayı zorlaştıracak, üstelik "Rövanşçı" diye değerlendirilecek bir "Kötü tercih" olarak görüyoruz. 2-Ayrıca, bir yandan "Cumhuriyet'in kurucu ilkelerini koruyan ve onlara sahip çıkan demokratik bir anayasa olmalı" derken, bir yandan da "Yeni anayasa Atatürk ilke ve inkılapları kavramlarından temizlenmeli" önerisiyle, durduk yerde "Cumhuriyet'in kurucu ilkelerinin neler olduğu" tartışmasına yol açmasından kaygılanıyoruz. Daha doğrusu, Türkiye'yi germekten başka hiçbir sonuç vermeyecek "Atatürk ilke ve inkılapları"nın Cumhuriyet'in kurucu değerlerinin temeli olup olmadığı kavgasını tetiklemesinden korkuyoruz.
Üskül'e işini öğretecek değiliz ama her ülkenin anayasası, geçmişin derslerine göre biçimlenir.
Çünkü anayasa sadece hukuki bir metin değil, aynı zamanda siyasal ve tarihsel bir belgedir. Örneğin Fransız Anayasası ile kurulan cumhuriyet meşruiyetini Fransız Devrimi'nden ve onun İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nden alır. Alman ile Yunan anayasaları, diktatörlük geçmişine dönülmesini önlemek için halkına o tür tehlikeler ortaya çıktığında "Silahlı direniş" hakkı verir.
Bize göre, 1982 Anayasası'nın ömrü uzatılmak istenmiyorsa, yeni ve sivil anayasa tartışmaları, "Hukuki magazin" veya "Kör gözün parmağına" tuzaklarına düşmeden götürülmeli.
Yayın tarihi: 30 Temmuz 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/30//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.