Türkiye Bilimler Akademisi, TÜBA, Profesör Şerif Mardin'in üyeliğe alınmasını üçüncü kez reddetti. Profesör Mardin'den hiçbir şey eksiltmeyecek bu ret kararı TÜBA açısından en hafifinden bir mahcubiyet kaynağı ama aslında
okkalı bir utançtır. Türkiye üzerine düşünen, Türkiye'nin toplumsal yaşamındaki dönüşümü anlamaya çalışan yerli yabancı hiç kimse bunu
Şerif Mardin okumadan gerçekleştiremez. Verdiği cevaplarla mutabık olmasanız bile sorduğu soruları önemsememezlik edemezsiniz.
1957'de Hürriyet Partisi'nden milletvekili adayı da olan Şerif Bey dinin toplumdaki yeri, din ve ideolojinin değişim ve dönüşüm üzerindeki etkisi üzerinde ciddi çalışmalar yaptı. Üstelik bunu çok erken sayılacak bir dönemde yapmaya başlamış, uzun süre Türkiye'de
yalnız şövalye olmayı göze almıştı. Ne Kemalistlere, ne 1960lı yılarda düşünce hayatında ağırlığı olan Marksist ekoldekilere yaranabilmişti. Bu her biri
dünya sosyoloji literatürüne mal olmuş önemli makaleler yazmasına engel olmadı.
Zihin açıcı bir kitap Din gibi netameli bir konuyla uğraştığı, üstelik dinin toplumdaki yerine ve temsil ettiği sorunsala klasik Kemalist perspektiften bakmadığı için oldukça şimşek çekti üzerine. Bu bağlamda daha 1960'larda yayınladığı
Din ve İdeoloji kitabı hâlâ meseleye nasıl bakılması gerektiği konusunda zihin açıcıdır. O kitapta Marx'ın "
din kitlelerin afyonudur" sözünü bağlamı içinde değerlendirip yorumlayarak, kaba ve indirgemeci din analizlerini elinin tersiyle itmişti. Dinin Türk toplumundaki şekillendirici etkisinin topografyasını çıkarmış, dini
donmuş ve değişmez bir sistem ve pratik olarak geriliğin yegane ya da başlıca sebebi gibi gören yaklaşımalara karşı çıkmıştı.
Geçen yılın sonunda Syracuse Üniversitesi yayınevi tarafından derlenen makalelerini takdim ederken yazdığı giriş, derdinin ne olduğunu açıklar: "1960'larda bile Türkiye'nin sorunları akademisyen meslektaşlarım tarafından donmuş bir din anlayışının artıkları olarak görülürdü. Bu betimlemeyle birlikte Türk İslam'ının kendisine atfedilen bu
şeytani etkiyi nasıl sağladığını araştırma konusunda ciddi bir isteksizlik de oluştu. 1950'lerde, eğer ihanet diye görülmüyorsa kesinlikle kuşku uyandırıcı sayılan bir merak beni bu meseleyi incelemeye itti.."
Allah'tan günahkâr! Yeni Osmanlı düşüncesinin evrimi üzerine yazdığı doktora tezinde Tanzimat döneminin zihinsel arkeolojisini açığa çıkardı.
Jön Türklerin Siyasi Fikirleri kitabında ise hala ülkeyi kasıp kavuran, sert ve kavruk İttihatçı kafa yapısının sığlığını ifşa etti.
Türkiye hakkında 1973'te yayınlanan "Çevre-Merkez ilişkileri Türk siyasetini anlamak için bir anahtar mıdır?" başlıklı makalesine atıfta bulunmadan onyıllardır ciddi makale yazılmadı. Ne Türkiye'de ne dünyada. Dünyanın en saygın üniversitelerinde görev yapmış, enstitü kurmuş, Türkiye'de sosyoloji denince ilk akla gelecek isimlerden 80 yaşındaki bu Şerif Mardin'i TÜBA üyeliğe kabul etmemiştir.
Şerif Bey'in günahı o kuşku uyandıran merakın peşinde koşmasıdır.
Nakşibendiliği bir araştırma konusu olarak ele almış,
bu tarikatın kapitalist ekonomiyle hangi mekanizmalar aracılığıyla eklemlendiği üzerine kafa yormuştur. Said Nursi'yi konu alan kitabında da İslam ve modernlik ilişkisine yeni bir yaklaşımla bakmıştır. Türkiye'deki
muhafazakâr/dindar sermaye sınıfının ortaya çıkışının dinamikleri o çalışmalardadır.
Galiba Şerif Bey'in asıl büyük günahı topluma ve seçkinlerine ayna tutmasıdır. Kendi yalanlarına inanmayı gerçekle yüzleşmeye her zaman yeğleyen bir toplumda bu gerçekten affedilemez bir suçtur.
Allah'tan ki Şerif Bey günahkârdır.
Yayın tarihi: 12 Temmuz 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/12//ozel.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.