Led Zeppelin 70’lerin başında Los Angeles’ta. Sol baştaki Robert Plant, sağ baştaki John Bonham.
Tatilden Kargafest notları
Şehirde beton duvarlar arasında yaşamaya alışmış biri için iki günlük 'çiçek böcek' macerası bile safariye dönüşebiliyor. Peki bu yazının Led Zeppelin ile ne ilgisi var?..
Led Zeppelin ile 1969 yılında Life dergisi tarafından yapılan bir röportaj vardır. Led Zeppelin nedir hemşerim derseniz, Led Zeppelin rock müzik tarihindeki en büyük gruplardan biridir. Çoktan dağılmış ve artık efsane olmuştur. Lakin merak edenlere not: Solisti Robert Plant, 4 Temmuz Çarşamba akşamı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda bir konser verecek. Falan filan. Devam edeyim. Bence bu röportaj muhteşemdir, klasiktir. Çünkü kuliste davulcu John Bonham (ki işinin en iyisidir kimilerine göre rahmetli) genç kadın muhabir Ellen Sanders'ın sorduğu sorulardan sıkılmış ve üzerine saldırmış, basbayağı sarkıntılık edip öpmeye falan kalkışmış ve bu arada da kadının elbiselerini parçalamıştır. Hayır yanlış okumadınız. Adam basbayağı kadına saldırmış. Taciz etmiş. Sanders o anı hatırlarken "Canımı zor kurtadım," der. Hakikaten de o zamanki tur menajerleri Peter Grant kendisini kurtarıp kulisin dışına atmasa mahkemelere falan düşecek bir olay bu. Sonradan bir şekilde halledilmiş, konu kapatılmış, 'arkadaş sarhoştu'ya falan getirilmiş hadise. Asıl şahane olan şu; Sanders şöyle diyor: "Hayvanat bahçesinde kafesin içine girerseniz, hayvanları yakından görme şansı elde edersiniz. Kafesteki yırtıcının yumuşak kürküne dokunabilir, mistik olanın arkasındaki enerjiyi hissedersiniz. Ama aynı zamanda hayvanın pis kokusu da burnunuza gelir. Onu severken bir anda b.kuna da basabilirsiniz."
KARGALARIN MESAİSİ
Basında çalışanların çoğunun hayatı kafeslerin içinde geçiyor. Hayır, sadece magazin dünyasından söz etmiyorum. Siyasi liderleri izleyen muhabirlerden fotoğrafçılara kadar, konu ne olursa olsun çoğu zaman kafesin içindesiniz ve her an b.ka basabilirsiniz. Basıyorsunuz da... Bu hafta kendimi 'kafesin dışına' atma projesini, sıcakların da zoruyla hayata geçirdim. Şu an İstanbul'a yakın sessiz sakin bir tatil beldesinde baba evinde hamakta takılıyorum. Kafesin dışındaki hayata dair gözlemlerimi merak ediyorsanız, derhal anlatayım. Evin bahçesindeki ağaçlar 30 kadar karga tarafından işgale uğramış durumda. Hatta düzeltiyorum, kargalar buranın efendisi. Bize "Siz burada n'apıyosunuz hemşerim?" tarzında yaklaşıyorlar. Kovalanınca uçmuyorlar bile. Sadece genç ve tecrübesiz olanları koşarak kaçıyor. Diğerleri gözünüz içine bakıp 'gaaaak' diyor. Kargalar konusunu abarttığımı düşünüyorsanız, şunu dinleyin: Az ileride bir ev var. Ve evin duvarında bir adet alarm cihazı gibi duran alet. Buradan her iki dakikada bir gayet haşin bir 'gaaaak' sesi duyuluyor. Ancak bu elektronik karga sesi, tasarlandığı gibi kargaları kovmuyor. Aksine bu sese âşık olan kargalar çevrede kümelenmiş bekliyor. Alet 'gaaaak' ettikçe kargalar da sevgilerini benzer seslerle iletiyor. İki kısa 'gak', bir de uzun ve derinden 'gaaaaak'... Sordum, öğrendim, cihazı Amerika'dan getirtmişler. Kargalar sabah 05:30'da mesaiye başlıyor, gece yarısına doğru susuyor. Ve elbette kargalar buradaki tek canlı türü değil. Bir adet 'sokağa atılmış fifi' görünümünde köpek var. Adını bizimkiler Zeytin koymuş. Gayet pis ve üzerinde iki adet kene teşhis ettim. Bütün gün terasın köşesinde sessizce yatıyor. Biz onu unutup, mesela hızlı adımlarla falan bahçeye indiğimizde, bir anda korkup hareketlendiğinde varlığını fark ediyoruz.
BAYKAL YOK, TAYYİP YOK
Zeytin yemek yemiyor. Onu da sordum öğrendim. Zeytin iki ilerideki evde karnını doyuruyor, sonra oturmaya bize geliyor. Yani iş ve özel yaşamı birbirine karıştırmıyor. Ön bahçede bir adet tekir kedi var. Adını 'Cücük' koydum. Kısa, kavruk bir şey. Sokakların tozunu yutmuş belli. Cücük gayet yabani. Çağırınca önce kaçıp sonra şöyle bakıyor: "Çok gelmek istiyorum, biliyorum harika yemekler vereceksin ve seveceksin, ama yapamıyorum çünkü tırsıyorum, yabaniyim, genlerimde var." Ve arabanın altına giriyor, çalıların arasına dalıyor. Uzaktan gölge gibi bizi izliyor. Uzaktan çakal bakışları atıyor. Bu ana karakterler dışında burada muhtelif boy ve türlerde örümcekler, bir karınca kolonisi, bir çift kumru, baykuş yavruları (karşı evin damındaki yuvada) var. Burada Baykal yok, Tayyip yok, Aysun Kayacı yok... Gündemdeki en önemli konu bahçeye düşen kuru çam iğnelerinin yarattığı kirlilikle mücadele, Kargafest'in yarattığı gürültü kirliliği, lodosta uçuşan şemsiyeler, toplanmazsa çürüyecek olan vişneler ve güneşi kafadan yediği için boyun büken ortancaların yeni bir yere taşınması. Huzur iyi. Ama iki günün ardından Cücük gibiyim. Cücük kedi hani, gelmek istiyor, ama gelemiyor ya, genlerinde var. Kalmak istiyorum, ama kalamıyorum. Siz bu satırları okurken benim kısa ve bezgin tatilim bitmiş olacak. Radar Live'da Groove Armada'yı bekliyor olacağım. Ne olduğu konusunda bir fikir edinmek isterseniz
https://www.youtube.com/watch?v=P2jdB bw_1vE&mode=related&search= adresine giriniz. Kafesin dışında durunuz, kargaları seviniz.
Yayın tarihi: 1 Temmuz 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/01/pz/haber,E721C5339E84465385A5095E1704B7C5.html
Tüm hakları saklıdır.