Ah sevgili Ufuk ah... Hani birbirimize ne söz vermiştik? Gelecekte neler yapacaktık? Ölmeden, öleceğini planlayarak gitti. Şimdi benim kaderdaşım Ufuk Güldemir'i daha çok iyi anlıyorum. "Neden safariye çıktı? Neden kutuplara gitti?" diyenler... Neden Ufuk'un ardından gözyaşı döktünüz? Neden? Elbette, yapılan her şeyin bir nedeni vardır. Sevgili Ufuk'un neden böyle çılgınlıklar yaptığını ben anlıyorum. Ama ben de Ufuk gibi kimseye kendimi anlatamıyorum ki... İçtenlikle yazıyorum. Kalbimin ta derinliklerinden gelen tertemiz duyguyla yazıyorum. Bu asla duyguları harekete geçiren bir yazı değil. Bu bir insanın kaderinin yazısıdır. Biliyorum, eğer yaşasaydı, beni en iyi o Ufuk anlardı.
GÜVERTEDE RAKI SEFASI Karım Sevinç, bu yazıyı okurken bana çok kızacaktır. "Allah korusun, o ne biçim söz!" diyecektir. Ama hayatın gerçeği bu. İşte bu gerçek yüzünden kitaplarımdan birinin adı
Yaşanan Hayat, Hayaller Değil... Bu kadar can sıkıcı yazıdan sonra etrafımıza mutluluk saçalım. Şu an hem hayatı hem de hayallerimi yaşıyorum. Bodrum'dayım. Filikadan bozma teknemin kıç güvertesinde akşam rakısını içiyorum. Şu kırık kıçımın acısını küçücük teknede gidermek de harika bir meditasyon. Doktorlarımın, "Bodrum'a kaçma. Şu kemoterapi tedavisine devam edelim," şeklindeki önerisine karşı çıktım. Yaptığım doğru mu, hayır! Yaptığım yanlış mı, ona da hayır! Doktorlarıma şunu söyledim: Altı ay hastane odalarında yaşamak yerine iki ay dilediğini yapıp yaşamak en güzeli... Bu görüşe kimse "Hayır," diyemedi. İki koltuk değneğiyle geldiğim Bodrum'da, şimdi tek değnekle yürüyorum. Bu da hayatın ta kendisi değil mi? Teknemin kıçında oturmak hayalim gerçekleşti ya... İki hayalim daha kaldı. Birinci hayalim: Saçımı uzatmak ve at kuyruğu yapmak. Saçım çabuk uzamazsa bu çok ciddi bir sorun! İkinci hayalim: Kulağımı deldirip kocaman bir küpe takmak... Filikadan bozma bir tekne aldık ve filika komutanı olduk ya, kendimizi filo komutanı sanmaya başladık. Dahası çok büyük deniz amirali pozları bile takındık. Önce şu denizci gözüyle küpe olayını aydınlatalım. Denizciler küpeyi iki nedenle takar. Birincisi: Bir denizci, okyanusu geçtiği gün küpe takar. Bu bir denizci olmanın işaretidir. Yani okyanusu geçmeyen bir denizci, asla küpe takmaz, takamaz. İkincisi ise denizciler yalnız insanlardır. Evlerinden hep uzakta ölürler. Bu onurlu insanlar, kimseye muhtaç olmamak için kendi cenazelerinin masrafını küpeyle öder. Yani ölen bir denizcinin kulağındaki küpe cenaze masrafları içindir. Bir şey daha var... Yavuz Sultan Selim, Mısır'ı fethedip Kahire'ye girdiğinde görmüş ki tüm kölelerin kulağında küpe var. Bu ayrımcılığı ve ırkçılığı protesto etmek için kulağına küpe takar. O sert yüzlü tavrıyla soruyu soranı, sorduğuna pişman eden ünlü cevabını verir: "Ben halkımın kölesiyim!" Evet işte böyle...Yazının sonuna geldik, başa dönelim: "Sevgili Ufuk... Bir yaz boyu teknemin kıçında içtiğim her rakıda seni anacağım. Biliyorum ki beni en iyi anlayan sensin. Çünkü: Zamanla yarışılan bir hayatta, bir dakika bile o kadar değerli ki... Üstelik yaşanan bu hayatın içinde, gerçekleşen hayaller de varsa! Ama mutluluklar asla tek başına yaşanmaz ki... O hayallerinde seni sevenler, sevdiklerin, hele seni seven eşin ve çocuklarınla birlikte yaşıyorsan! İşte mutluluk budur. Büyük ozan Nâzım Hikmet boşuna söylememiş. Hayatın değerlerini bilmeyenler için tekrarlıyorum: "Yaşamak güzel şey be kardeşim!..."
Yayın tarihi: 17 Haziran 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/17/pz/kanat.html
Tüm hakları saklıdır.