Dünyanın en tehlikeli konusu aşk olmalı... Kendine bile tanımlamaya girişince, ne kadar zor bir işe soyunduğunu anlıyorsun. Zor ve tehlikeli... Dünyanın en tehlikeli işi ne? Politika. Aşk, politikadan da tehlikeli bir iş. Politikada genellemeler yapabilirsin; aşkın herkese göre farklı bir tanımlaması olduğu için genellemeden kaçmak, her birlikteliğe farklı bakmak gerekir.
Kolay kolay ele avuca gelen bir şey olmadığı için de ille bir şeye benzetmek gerekirse cıvaya benzetebiliriz. Yerinde durmaz aşk, sürekli hareket halindedir. Hem niye tanımlayacaksın ki? Einstein beyefendi hazretleri buyurmuş ki
"Bilimde bile gerçeklik bir dakika sürer." İstiyorsan tanımla, 60 saniyedir ömrü... Doğru dürüst bir birliktelik, sürekli kendini yeni baştan tanımlayabilmeli, her gün yeniden.
Aşk yenilemeli, tazelemeli... Âşık olduğumuzu hissettiğimiz andan başlayarak sevgimizin sürekli değiştiğini biliyoruz. Biz değişiyoruz. Çünkü kafamız değişiyor, dünya değişiyor. Değişmeyen tek şey değişimin kendisi olduğuna göre; aşkın sürekli değişiminin akımına bırakacaksın kendini...
Her gün yeni baştan, farklı heyecanlar peşinde yeniden bestelemeliyiz sevgimizi... Korkmalıyız her konuda değişmeyen, kendini yenilemeyen tanımlamalardan... Neden mi?
Çünkü bir şeyi tanımlayıp, adını koyup kavanozun içine yerleştirip, üzerine etiket yapıştırdığınız anda onu bir ölüye çeviriyorsunuz. Bence adını koymamalıyız her yaşadığımızın. Hiçbir şeyin üstüne etiket yapıştırmamalıyız. Birey, yaşama ve doğaya olan saygısını âşık olarak göstermeye çalışıyor.
Yaşamı kutsuyor âşıklar. Âşıklar, el ele vererek yazdıkları bu yaşama şiirini sürekli yenileyebilirse ve adını koymazlarsa daha anlamlı bir şekilde onu koruyabilirler.
Aşk dediğin, özgür bir yolculuk değil mi? Seni bağlayan bütün iplerden kurtulup, içine çakılmış çivileri söküp, ruhunun çayırlarında, sezgilerinin rüzgârlarında el ele nefes nefese koşmak değil mi dileğimiz? Kendini karşındakine sunuyorsun, anlatmaya çalışıyorsun. Hem bedenini hem de ruhunu, aklını, düşünceni, dünyaya bakışını, paylaşmak istediğin yaşam biçimini sunuyorsun. Karşındaki de aynı konulardaki bakışını getiriyor. İki farklı bakıştan, iki farklı dünyayı kucaklama biçiminden, zaman zaman birbirinin içine giren, zaman zaman da birbirinin dışına çıkması gereken, bazen uzlaşmanın sağlandığı bazen de sağlanmaması gerektiği ikili bir yolculuğa çıkılıyor.
Evet, bazen uzlaşmazlıklar gereklidir, çünkü büyük bir yaratıcılık gizlidir farklılıklarda, aykırılıklarda... Bu ikili yolculuğun özgür bir yolculuk olması gerekir. Bırakmalıyız kendimizi yolculuğun özgürleştiren rüzgârlarına... Başımıza gelecek sürprizlere de tehlikeli maceralara da hazır olmalıyız. Yarın ne düşünürüm bilemem. Ama bence, bugün, dört dörtlük bir aşk maceralarla, heyecan verici, tehlikeli anlarla dolu, özgür ve özgürleştiren bir yolculuk gibi yaşanmalı.
İki kişinin birbirine çok benzeyen yanlarıyla hiç benzemeyen yanlarından bir senfoni yaratma denemesi aşk... Bazı senfoniler, muhteşem etkileyici oluyor, yazık ki bazıları da kulak tırmalıyor. Haftaya bakacağız, kiminki en büyük aşk?
Yayın tarihi: 28 Nisan 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/28/ct/poyrazoglu.html
Tüm hakları saklıdır.