UT
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?UT
Türkçe edebiyat öğretmenlerim
Öğretmenlikle ilgili yazımdan sonra çok kişi, Türkçe edebiyat öğretmenlerimden hiç söz etmediğimi belirtti. Bir Amerikalı, bir Fransız, bir de Türk (coğrafya) öğretmenimi anlatmıştım kısaca. Peki, beni edebiyat tutkunu yapan hiç Türkçe öğretmenim yok muydu?
Doğrusu, bu konuda günümüzün çoğu öğrencileri kadar şanssız değildim. Ama çok şanslı olduğum da söylenemez.
Öğrenciliğim boyunca yedi Türkçe edebiyat öğretmenim oldu.
İlki
Mihri Pektaş'tı. Temel dilbilgisi kurallarını ondan öğrendik.
Kazım Zafir Yenerden ise aruzu öğretti. Neredeyse haftada bir
"Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak" dizesini hece hece, vezne uygun inişçıkışlarla okurduk. Bir keresinde, bütün sınıf bu dizeyi koro halinde bağıra bağıra söylerken Müdür
Sakallı Allen,
"Ne oluyor?" diye telaşla sınıfa dalmıştı.
Kazım Zafir'den bir tek bu dize kaldı bende.
Edebiyat sevgimi pekiştiren,
Turan Çağlarca oldu. Filinta gibi, uzun boylu, duglas bıyıklı, dünya yakışıklısı bir insandı. Çok da iyi bir öğretmendi. Öğretmenimiz değil de, bize incelikle yol gösteren bir ağabeyimizdi.
Ekrem Yirmibeşin . İmzasını
"25in" diye atardı. İki cümlesinin biri
"Monşer" diye başlardı. Okuldaki Türkçe oyunları da o koyardı sahneye. Bende öğretmenliğinden çok yönetmenlik serüvenleri kalmış.
Ahmet Aksoy . Dört yıl öğrencisi oldum. O dört yıl içinde edebiyattan çok
"münazarada metot" öğrendim.
Edebiyat öğretmenlerimden ikisine ayrı yer ayırmalıyım.
Zahir Güvemli . Resim yazılarından, tiyatro eleştirilerinden tanıyorduk onu. Böyle bir yazaröğretmene kavuştuğumuz için bayağı sevinmiştik. Ama galiba umduğumuzu bulamadık. Renksiz, cansız geçen derslerden sıkılır olduk.
Yıllar sonra bir yazı yazdı. Nâzım Hikmet'in Ferhat ile Şirin'ini oynuyorduk. Yazısında "Nâzım'ın nasıl bir balon olduğunu herkes gördü," diyordu. Oynanışı yerden yere vursun, saygıyla karşılardım; Nâzım'ı eleştirmesini de saygıyla karşılardım; ama ona bu biçimde saldırmasına içerlemiştim.
Okulda en sevdiğimiz edebiyat öğretmenimiz Behçet Kemal Çağlar oldu. Doğrusu istenirse, pek bir şey öğrenemedik ondan. Ama sınıfta hiç değilse biraz edebiyat soluduk.
O dönemde Kabataş'lı arkadaşlara imrenirdik. Öğretmenleri Behçet Necatigil diye. Ama bizim Behçet Hoca da edebiyatı keyifli bir derse dönüştürmüştü.
Anıl, Spiro, ben, harıl harıl şiir yazardık. Hoca bazen alır okurdu yazdıklarımızı. Bir keresinde, "Bunları Yirminci Asır dergisindeki köşemde yayımlayacağım," dedi. Yüreklerimiz pıtır pıtır, o sayıyı bekledik.
Evet, şiirlerimiz yayımlandı. Ama Behçet Hoca hepsini "düzeltmiş", vezinli-kafiyeli yapmış, imzalarımızdan başka neredeyse her şeyi değiştirmişti!
Arada yazılı yapardı. Ama hiç okumazdı kağıtlarımızı. Anıl'a, Spiro'ya, bana 10! Ötekilere de 8, 9...
Arkadaşlardan biri ders yılının ikinci haftasında okuldan ayrıldı. Behçet Hoca ona 8, 9 vermeyi sürdürüyor... Bir baktık, sömestir yazılısından 8 vermiş. Bizim arkadaş kimbilir hangi kentte, hangi okulda... Hocaya gittik. "Bari sınıfı geçirmeyin, aylar önce okuldan ayrıldı," dedik.
"Öyle mi?" dedi Behçet Hoca, not defterini çıkarıp arkadaşın adını karaladı.
Bir yazılıda üç sorudan birini yanıtlayamamıştık. Hoca ertesi ders geldi, çantasını açıp kağıtları çıkardı. Notlarımızı okudu. Anıl, Spiro, ben yine 10! "Çok güzel yazmışsınız, sınıfta okuyalım," dedi. Aman! Hadi, biz neyse de, Hoca rezil olacak!
Hemen ayağa fırladım. "Hocam," dedim. " Battal Gazi nasıl gidiyor?"
Dersi kaynatmak istedik mi, bunu sorardık hemen:
" Battal Gazi nasıl gidiyor?" Battal Gazi Destanı üstünde çalışıyordu uzun süredir. Bitirdiği bölümleri bize de okuyordu.
"Hocam, Battal Gazi nasıl gidiyor?" diye sorduğumuzda her şeyi bırakır, başlardı okumaya.
Bizim kağıtları da unutuverdi hemen.
Battal Gazi Destanı' ndan yeni bölümler dinledik.
Ayda bir kere de bir başka soruyu sorardık:
"Hocam, niye evlenmediniz?" Her keresinde, bu soruyu ömründe ilk yanıtlıyormuş gibi,
"Niye evleneyim?" derdi.
"İyi bir kız alsak kıza yazık; kötü bir kız alsak bize yazık!" Öğretmenliği tartışılırdı Behçet Kemal'in. Şairliği haydi haydi tartışılırdı. Ama insanın içini ısıtan içtenliği, yakınlığı, hepimizin dünyasına renkler katıyordu.
Yayın tarihi: 23 Nisan 2007, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/23//haber,869BFC4A7D924E9FA4DDF4584CA0D6FE.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.