Sarı kurdelem sarı!
Sarı Kurdele! Malatyalı Fahri'nin türküsüdür bu... Geçen gün TRT'de, Kıraç'tan değişik bir yorumunu dinleyince duygu seline kapıldım gittim. Kıraç dedim de... İkimiz de Kahramanmaraşlıyız. İkimiz de öğretmen çocuğuyuz. Hiç karşılaşmadık, ama birbirimize olan sevgi ve saygımızı telefonla aktarıyoruz. Efendim!.. Sarı Kurdele türküsünün inanılmaz bir öyküsü vardır. Karısına âşık olan Fahri, bir gece dost meclisinde bir espri yapar. O espriden karısı öyle olumsuz etkilenir ki orayı terk eder. Küser ve odasına kapanır. Sonra derinden gelen bir "Fahri..." sesi... Sonra da tabancayı göğsüne dayayıp intihar! Fahri, Malatya'yı o gün terk eder. Bir daha da dönmez. Eskiler anlatır! Atatürk, bu türküyü öyle çok severmiş ki bir gün polislere "Bana Fahri'yi bulun," demiş. Bu türküyü Dolmabahçe'de Fahri'den dinlerken çok hüzünlenmiş. Demek ki! Atatürk'ün de bir sarı kurdelesi varmış! Efendim! Benim de bir sarı kurdelem var! Bir sevgili gibi ama bir kadın gibi değil. O sapsarı bir De Cheveux. Eski ve külüstür bir araba. Hani Fransızların 'şaşkın ördek' dediği, 20 beygirlik (iki silindir) bir araba. Karım Sevinç, rengi sapsarı olan benim bu külüstüre 'sarı gelin' ismini taktı. Nereden çıktı, demeyin. 60'ına merdiven dayadım ya... Başında kanser belası olan ve sekiz yıldır mücadele eden bendeniz, kendime yeni bir yaşam biçimi seçtim. O külüstür arabadan sonra bir de köpek aldım. İsmini de 'Kaptan' koydum. Sanki o bir evlat. (Geçen gece hastalandı, sürekli öksürmeye başladı. Gece yarısı kliniği aradım. Doktorumuz Erkan, iğne yaptı. Sonra da karım Sevinç'le iki ayağından tutup, iğne acısından ağlayan şanslı iti sallayarak uyuttular. Bizim it doğuştan şanslı canım!) Şimdi ise küçük bir yelkenli almanın planlarını yapıyorum. Anlayacağınız, reklamlarda oynamam bu nedendendir. Tekne için parayı denkleştirmek için başka reklamlara açığım! Bütün bunları antropoza giren bir huysuz ihtiyar kompleksiyle yapmıyorum. Yani "Bu son fasıldır ömrüm, nasıl geçersen geç..." de demiyorum. Benim sevgili doktorum ve arkadaşım Şenol Carıllı'nın "Yeni yaşama, yeni heyecanlar gerek" demesi yüzünden yapıyorum. Yani bu yaptıklarım bir reçete! Bu satırları yazarken benim sevgili şanslı itim Capitono (kaptan) kucağımda. Evimin penceresi önünde ise sarı kurdelem şaşkın ördek. Hayalim mi? Denizcilerin 'ceviz kabuğu' ismini taktığı 10 metrelik bir Trihandil... Bu teknenin özelliği şu; uzunluğu iki dalga boyu arası... Bata çıka denizde gider, ama batmaz. Tek direğine sırtınızdan çıkardığınız gömleği assanız, size olur bir yelkenli... Çok merak ettiyseniz, Bodrum Müzesi'nde 2 bin yıl önce batan bir örneği var. Dedim ya... Yeni yaşam biçimim, şaşkın ördekle kıyıdan kıyıya Bodrum'a gitmek... Sonra da miçoluk yapmadan kaptanlığa terfi eden köpeğim kucağımda, tekne ile denize açılmak. Kafamdaki tek konu şu: Teknenin ismi ne olacak? Bu konuda yardım bekliyorum efendim.
|