|
|
|
|
|
|
Yazmasaydım saplantıya dönüşürdü!
Deniz Akkaya Evinin her köşesini Filiz Akın'ın fotoğrafları ve afişleriyle donatan yazar Pınar Çekirge: Dört yapraklı yoncadan bir tek Filiz Akın bana imzalı resmini yollamamıştı. Ama benim ona olan hayranlığım hiç bitmedi. Kendisine hissettiğim ise fanatik hayranlıktır başka bir şey değil!.
Elbette ünlü bir isme hayranlığı olur insanın. Onun bir-iki posterini duvarına asar. Onunla ilgili çıkan her yazıyı okur. Hadi bilemediniz hayranı olduğu ünlünün fotoğraflarından oluşan bir albüm de yapabilir kendi çapında. Ama Pınar Çekirge'nin, Türk Sineması'nın dört yoncasından biri olan Filiz Akın'a hayranlığı 'öylesine bir hayranlık' olarak dillendirilemez. Evin içine adım attığımız anda donup kalıyoruz. Her yerde Filiz Akın var. Kafanızı nereye çevirirseniz 'Altın Başlı' kadın... Antre, salon, koridor, odalar, mutfak... Fotoğraflar, posterler, afişler... "Filiz Akın gördü mü bunları?" diye şaşkın şaşkın soruyoruz. "Hayır. Ama önümüzdeki günlerde gelecek!" diyor Pınar Çekirge. "Ne zamandır arşivleme yapıyorsunuz?" "Üniversite yıllarımda bu belgeleri ve fotoğrafları toplamaya başladım."
EVİ FİLİZ AKIN ARŞİV MÜZESİ Tam tabiriyle bir 'Filiz Akın arşiv müzesi'nde yaşayan Çekirge, gönlünde hayranlığı evinde de belgeleri ve filmleri biriktirmiş. Filiz Akın ve Türk Sineması üzerine topladığı belgeleri derleyen ve olayın sosyolojik boyutunu da irdeleyen Çekirge, bunun ilk kanıtını da geçtiğimiz günlerde Epsilon Yayınları'ndan çıkan 'Başrolde Filiz Akın' isimli kitabıyla ortaya koydu. Yaklaşık dört yıldır üzerinde çalıştığı kitapta; 1962-75 arasında Filiz Akın'ın nasıl olup da toplumun bir imgesi haline geldiğini anlatan Çekirge şunları söylüyor: "İlginçtir Filiz Akın şehirli dünyanın esas kızı olarak hafızalara yer ediyor. Şöhretini 20. yüzyıldan 21. yüzyıla taşıyor. 32 yıldır film çekmediği halde toplumsal hayatımızda yer etmekte. Ben de toplumda nasıl bir Filiz Akın imgesi oluşturulmuş, neden bir mitos haline getiriyoruz konusunu ele almaya çalıştım."
* Sizin için Filiz Akın neden bu kadar önemli? 6 yaşında Şan Sineması'na gitmiştik. Merdivenlerden aşağıya inerken sağlı sollu afişler vardı. Filiz Akın'ın bir filmi vardı, o afişlerde gördüm kendisini ve tutuldum.
* Hangi filmdi? Türkan Şoray'la ilk ve son kez birlikte rol aldıkları 'Günahkar Kadın' filmiydi.
* Nedir bu Filiz Akın'a hissettiğiniz; aşk mı, tutku mu, fanatik bir hayranlık mı? Çok yoğun bir biçimde, fanatik bir hayranlık tabii... Hatta o dönemin diğer bütün star hanımlarını reddedecek kadar büyük bir fanatizmdi. O dönem starların çok şiddetli fanatik kitleleri vardı. Türkancılar, Hülyacılar... Şimdi çok sürrealist geliyor... Hatta dönemin magazin dergileri de bunu sürekli enjekte ediyordu; hangisi daha güzel, hangisi daha başarılı gibi... Ben mesela yıllarca Hülya Koçyiğit'ten nefret ettim. Sanırım dört sene önce karşılaştık, "Ben hep sizden nefret ettim" dedim. O da "Bundan sonra hayatınızda ben de varım" diyerek şunu imzaladı (Duvarda asılı olan Hülya Koçyiğit'in imzalı fotoğrafını gösteriyor.)
* Filiz Akın'a olan tutkunuza dönelim... Ben problemli bir çocuktum. Yemek yemeyen, söz dinlemeyen. Tek çocuğum zaten. Ailede şöyle bir şey gelişti; 'Sen yaramazsın, eve bir çocuk getireceğiz, bu senin tam zıddın olacak. Öğlen uykusuna da yatacak, yemeğini de yiyecek....' Buna bir misilleme olarak, 'Siz onu seçiyorsanız, ben de bir hayal kahramanı seçiyorum' gibi oldu. Ondan sonra hayranlığımı herkes öğrendi, gelenler hediye olarak Ses dergisi getirirlerdi. Ya da o dönem starların fotoğraflarının olduğu kartpostallar satılırdı, onlardan gelirdi. Ve zaman içinde film afişlerini elde ettim. Böylece geniş bir arşiv oluştu. Bu arada o dönemler çok modaydı, imzalı fotoğraf için sürekli mektup gönderiyordum. Hiçbirine yanıt gelmedi!
İMZALI RESMİ HİÇ GELMEMİŞTİ * Kaç tane mektup yolladınız? Çok çok çok... Hatta işin ilginç yanı o dönem Ses dergisi, hepsinin adreslerini verirdi, hatta klişe mektup örneklerini bile verirdi; 'Sizin hayranınızım, adresim şu, bana imzalı resmini yollar mısınız' diye... Ve herkesten geldi; Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Selda Alkor'dan geldi ama ondan imzalı fotoğraf gelmemişti.
* Peki Filiz Hanım'la ne zaman tanıştınız? 1974'te.
* Nasıl bir tanışmaydı, ne hissettiniz? Hilton Oteli'nde bir davetteydik. Bizim yan masamıza bir anda Filiz Akın geldi. Bir anda başlar çevrildi. Herkes benim ona olan tutkumu da biliyor ya ortak dostumuz bir hanımefendi yanına gidip durumu anlattı. Hemen arkasına döndü ve bana baktı. Beni yanına götürdüler ama artık ben korkunç durumdayım. Allak bullak olmuşum... O an fotoğraf çektiler.
* Hayranlığınızı söyleyebildiniz mi? Yok, hayır hiç hiç hiç öyle bir şey söz konusu değil. Ama şimdi biliyorsunuz; bu starlara, futbolculara karşı duyulan fanatik düzeydeki saplantılar, toplumun yarattığı toplumun kendi değerleriyle örtüşen veya örtüşmeyen birtakım simgelere yönelik olabiliyor. Ve kişi onunla kendini özdeşleştiriyor veya kendine bir rol model olarak görüyor veya yakının- daki bir kişinin o olmasını da hayal edebiliyor.
* İyi de bu bir 'hastalık' değil mi? Tabii eğer bu başka şeye kanalize edilmezse çok şiddetli sonuçlar yaratır... Ben 15-16 yaşındayken senaryo yazmaya başladım. Son derece komik, arabesk senaryolardı. İlle Ediz Hun-Filiz Akın olacak. Sonra zamanla okuduğum romanlardan senaryolar yaratmaya çalıştım. Yazma olayı başladı.
* Yani Filiz Akın tutkusu sizin yazmanıza mı sebep oldu? Evet. Buna sebep oldu. Hatta bana daktilo almışlardı. Yaz tatillerinde çok üstüne düşüyordum, yönetmen olacağım, onu 'yöneteceğim' diyordum. Dediğiniz gibi belki olumsuz gidebilecek bir saplantı daha sonra sanata eğilme, yazı yazma, araştırma, inceleme ve bunu sonra paylaşma durumuna getirdi.
* Ünlü biriyle ilgili kitap yazıldığı zaman özel hayata da çok değinilir. Ama sizin kitabınız daha çok Filiz Akın'ın sinemasına ilişkin. Bunu özellikle mi yaptınız? Evet. Çünkü yaratılan bir imaj vardı ve bu imajın korunması için muhtemelen çok büyük bir özveride bulunan bir star vardı... Mesela yanılmıyorsam 1978'de imzalı Ajda Pekkan çarşafları çıktı. Ve ev kadınları bu çarşafları evlerine sokmadı, rakip olarak gördüler. Oysa Filiz Akın'a baktığınızda, kadınlar onu kıskanmadı, öykündükleri bir simge olarak gördüler. Evleri için bir tehlike arz etmiyordu çünkü evin kolejli kızıydı... Oluşan bu toplumsal simgenin içinde özel hayat bana çok gerekli görünmedi.
BELGİN ÇOBAN
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|