| |
|
|
Kürsübaşı türküleri
Şanlıurfa'nın "Sıra gecesi" meşhurdur. Diyarbakır'ın "Eyvan gecesi." Çankırı'nın "Yaren meclisi." Ve Elazığ'ın da "Kürsübaşı sohbeti."
Bunlar üç aşağı, beş yukarı birbirine benzer. Zenginlik, fakirlik, makam, rütbe, statü "dışarda bırakılır." İçerde "sohbet edilir." Tartışılır. Şiirler okunur. Şarkı, türkü söylenir. Aslolan "dostluktur, birliktir, beraberliktir, sevgidir, kardeşliktir."
"Elazığ Musiki Konservatuarı Derneği" 1971'de kurulmuş. Dernek çok önemli bir sivil toplum örgütü. Bir "okul." Çocukları "yetiştiriyor." Elazığlılar'ı "kaynaştırıyor." Süleyman Demirel bile "bu derneğin üyeleri arasında."
Dernek binasının üst katı "Kürsübaşı odası." Madem Elazığ'dayız, gittik Kürsübaşı'na. Önce bir türkü dinledik: "Kar mı yağmış şu Harput'un başına, Kurban olam toprağına taşına." Sonra bir başka türkü: "Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır." Sonra bir Elazığlı "merhum Fikret Memişoğlu'nun bir şiirini" okumaya başlıyor: Kavşağı Harput'tur yiğit kolunun Dağ dağa kavuşmuş, Murat bizimdir Yolcu!.. Bozkurtluyuz Anadolu'nun Yurt bizim, at bizim, avrat bizimdir
Bir ara Elazığlı gazeteci Bedrettin Keleştimur yanımıza geliyor. "Bizim gazete" diyor. Yerel "Günışığı" gazetesini veriyor. Sayfalarını çeviriyoruz. Bir şiir gözümüze ilişiyor: Hani gözde tek can, güzel Türkeli'n Birliğin, dirliğin, Türk diyen dilin Hani döner çarkta, özün, Türk elin Seni yükseltecek ellerin hani? Şiir "uzun." Gerisi yine aynı havada: "Ergenekon... Bilge Kağan... Mevlana... Sinan..."
Kürsübaşı'nda "8 köşe" getirdiler. "Adettendir" diyerek Harput'un meşhur 8 köşeli kasketini kafamıza koydular. Kürsübaşı gecesi bittiğinde "biz de çoktan havaya girmiştik." Artık onlarla birlikte söylüyorduk: Murat gelir, Fırat olur Fırat kişner, kırat olur Bağdat'a varır, Şad olur Bu at bir şehsüvar ister Önünde taş duvar ister.
|