Demirel'e yanıt
9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan' ın idamıyla ilgili yazıma yanıtını dün bu sütunlarda okudunuz. Benim için en çarpıcı kısım, Demirel'in üç gencin hukuka aykırı biçimde, siyasi bir kararla asılmasına hâlâ sıradan bir olay, adi bir vaka gözüyle bakması, en küçük üzüntü belirtisi göstermemesi oldu. Görünen o ki Sayın Demirel 35 yıl önce üç gencin asılmasına eli titremeden evet demiş, aradan geçen bunca yılda da en küçük bir vicdan azabı çekmemiş. İnsanlık temelinde bu ruh halini anlatmak kolay değil benim için. Baştan başlayalım. 1971 faşist darbesi ve o darbenin kukla mahkemeleri bu ülkenin üç gencini sudan sebeplerle idama mahkûm etti. Anayasa gereği bu karar son aşamada Meclis'e geldi ve CHP'nin karşı çıkışına rağmen başta AP olmak üzere sağ partilerin oylarıyla onaylandı. Sayın Demirel, bu idama oy verenler arasındaydı. O gençler asıldığında yaşları 2425 arasındaydı. Onlar dönemin devrimci gençliğinin lideriydi. Türkiye'nin ABD tarafından sömürgeleştirildiğine ve tam bağımsız bir Türkiye için 2'nci bir bağımsızlık savaşı verilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Dönemin ruhuna uygun olarak bunun Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu tarafından yapılacağını düşünüyorlardı. Topu topu 30-40 kişiydiler. İşledikleri suç biriki gasp ve adam kaçırmadan ibaretti. Demirel ise sıradan bir milletvekili değildi, Adalet Partisi Genel Başkanı idi. Dönemin gazetecilerinin anlatımıyla, o gün Meclis'te kendisi evet demekle kalmamış, oy verirken arkasına dönüp bakarak grubun nasıl oy kullandığını denetlemiştir. Demirel faşist darbecilerle işbirliği yapıp idamların onayıyla kalmamış, bu üç gencin idamına karar veren mahkemenin başkanı Ali Elverdi'yi Adalet Partisi'nden, mahkemenin savcısı Baki Tuğ'u Doğru Yol Partisi'nden Meclis'e sokmuştur. Dönemin işkenceci komutanı Faik Türün'ü İstanbul'dan senatör adayı yapmış, ancak Türün sandıktan çıkamamıştır. (Demokrasiyi savunmak adına tuhaf bir yöntem.) Gelelim Sayın Demirel'in oy sayılarına. Ben Demirel'in seçimleri gayri meşrudur demedim. Demirel'in elinde üç gencin kan izi var dedim ve hâlâ sözümün arkasındayım. Sayın Demirel bu ülkede ne yapıp yapmadığınızı tarih elbette yargılayacak. Benim yaptığım hayatınızın bir gününü, hatta bir saatini, o saatin belirli bir anını sorgulamak. Ben kukla bir mahkemeden çıkan kararla üç genci ölüme göndermek için kaldırılan eli, o elin havaya kalktığı anı sorguluyorum. Siz Meclis kararı formalite diyorsunuz. Siz o gün hayır oyu verseydiniz o çocuklar asılır mıydı, bunun cevabını vermiyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki, Meclis'ten çıkacak red oyu bu infazları engellerdi. Ama siz infazdan yana oldunuz hayattan değil. Meclis'in geri çevirdiği idam kararı yok diyorsunuz. Soruyorum size o kararların kaçı bağımsız mahkemelerden verilmiştir, kaçı faşist sıkıyönetim mahkemelerinden. Kaçı adi suçlara ilişkindir, kaçı tamamen siyasidir. Siz de çok iyi biliyorsuuz ki, Meclis'in o dönem onayladığı tek siyasi idam kararı budur. Siz dönemin siyasi figürü olarak bu kararlara karşı çıkma yürekliliği göstermediğiniz ve bugün de bu idamlara sıradan olay muamelesi yaptığınız için sorumlusunuz. Ben de size teessüf ederim. Üç genç adamın haksız yere idam sehpasına gidişine evet dediğiniz için teessüf ederim. Aradan 35 yıl geçtikten sonra bundan dolayı üzüntü duymadığınız için teessüf ederim. Anayasayı tankla, topla, uçakla ihlal, ilga eden darbecilerle işbirliği yapıp onları yanınızda Meclis'e taşırken 35 tabanca ve tüfek sahibi genci anayasayı ihlal suçundan astırmayı tercih ettiğiniz için teessüf ederim. Yaşamın yanında olmayıp ölümü tuttuğunuz için teessüf ederim. 12 Mart ve 12 Eylül'de işkenceden geçen, düzmece mahkemelerde mahkûm edilen, ölen, öldürülen binlerce genç adına teessüf ederim.
|