|
|
Taze mevsim balığı hem de ucuz
Kozmopolit bir müşteri portföyü olan, içki servisi bulunmayan, kapısında kuyruklar oluşan, Arnavutköy'deki balık lokantası Adem Baba, tam bir fast food restoran.
Fast food balık lokantası
Kozmopolit bir müşteri portföyü olan, içki servisi bulunmayan, kapısında kuyruklar oluşan, Arnavutköy'deki balık lokantası Adem Baba, tam bir fast food restoran.
Bir zamanlar İstanbul'un bir özelliği vardı: Karaköy ve Eminönü'ndeki sandallarda balık ekmek satılırdı. Yıllar sonra bu teknelerde hijyen koşullarının sağlanamadığı anlaşıldı ve düzeltemediğimiz her şeyi yasakladığımız gibi, İstanbul'a özgü bu hoş geleneği de yok ettik. Bir süre Boğaz'da tekneler içinde salaş lokantalar oluşturma yolu denendiyse de, ruhsatsız yüzer restoranların haksız rekabet yarattığı gerekçesiyle bu uygulamaya da son verildi. Bu nostaljik girişin ardından asıl konuya geçeyim; neredeyse sandallarla rekabet edebilecek kadar ucuza deniz ürünleriyle karın doyurulan bir lokantaya gittim geçen hafta.
EVLERE SERVİS DE VAR Lokantanın adı Adem Baba. Aynı blok üzerinde dört mekanlık bir kompleks de denebilir buraya. Birinde sadece evlere servis için harıl harıl balık pişiriliyor. Biri daha küçük, yol hizasında bir lokanta, biri merdivenle bir üst kata çıkılarak ulaşılan eski bir evden bozma mekan, biri ise şu sıralar tadilat nedeniyle kapalı. Arnavutköy'de, kazıklı yolun arkasında kalan, eski Boğaz yolu üzerinde ve onu dik kesen sokaklarda yer alıyor Adem Baba lokantaları. Sahipleri, Karadenizli dört kardeş, önce 1992 yılında Bebek koyunda, teknede balık ekmek satarak başlamışlar bu işe. Yerleşik düzene ise 1998'de geçmişler. Bizim yemek yediğimiz eski Rum evini 2002 yılında restore ettirip genişlemişler. Restoran olarak pek alışmadığımız özellikleri var Adem Baba'nın. Öncelikle kredi kartı geçmiyor. İkinci özelliği içki satmaması. Bir balık lokantası içki olmayınca, adeta 'balık fast food restoranı' haline geliyor. Yiyeceklerini ısmarlıyorsun, çabucak önüne geliyor; karnını doyurup ayrılıyorsun. Bu noktada üçüncü özelliğinden de söz etmenin yeri geldi sanırım: Adem Baba'da rezervasyon yapılmıyor. Dolayısıyla akşamları, özellikle de hafta sonları tıklım tıklım kalabalık olan bu mekânlarda insanlar kuyruk olup masa boşalmasını bekliyor. Yemeği ağırdan alma şansı yok. Zira tepenizde dikilmiş aç müşteriler lokmanızı sayıp, önünüzdekileri bitirir bitirmez kalkmanızı sağlıyorlar. Restoranın kapısından girerken küçük bir buzdolabı vitrininde günün balıklarını görüyorsunuz. Gördükleriniz, son derece taze, gözleri pırıl pırıl, renkleri canlı, yeni tutuldukları her hallerinden belli balıklar. Zaten burada balığın bayatlaması mümkün değil, inanılmaz bir hızla tüketiliyorlar. Merdivenleri çıkarken bir kara tahtaya tebeşirle yazılmış günün balıkları ve az sayıda mezeyi fiyatlarıyla okuyup kafanızda siparişlerinizi hazırlıyorsunuz. Ardından, duvarlarında balık ağlarının asılı olduğu, tavandan iple denizyıldızlarının sarkıtıldığı tipik bir balıkçı meyhanesi ortamında boşalan bir masaya buyur ediliyorsunuz. Duvarları tarihi haritalar, eski resimler, gemici düğümlerini, balık çeşitlerini gösteren poster ve levhalar süslüyor. Yer yer de sıvalar kaldırılıp, çerçeve içine alınarak, binanın 1800'lerden kalma geçmişini gösteren eski tuğla duvar kısımları çıplak halde bırakılmış. Çok kozmopolit bir müşteri kitlesi var Adem Baba'nın. Ünlü yıldızları, üniversite öğrencilerini, Boğaz yalılarında, yakındaki Ulus, Etiler gibi semtlerde oturan ya da çalışanları burada yemek yerken görebiliyorsunuz.
DOLUP TAŞMASI NORMAL Biz iki kişi gittik. Size aktarabilmek için, yiyebileceğimizden fazlasını ısmarladık. Lakerda, balık köftesi, kalamar, salata; bir porsiyon da dil balığı. Midye dolmasını Marmara'dan çıkan midyenin sağlığa zararlı olduğu gerekçesiyle denemedik. Salata çok tazeydi. Lakerda ne yazık ki palamuttan yapılmıştı ve tuzluydu. Buna karşılık yanında taratoruyla kalamar yumuşacıktı. İstanbul'da böylesine yumuşak kalamar tava yapan yer çok ender. Başparmak kalınlığında biçimlendirilip galeta ununa bulandıktan sonra tavada kızartılan balık köftesi için de izlenimlerimiz olumluydu. Bir zamanlar Rumlar Arnavutköy'de meyhane işletirlerken aynı balık köftesini içine çamfıstığı ve kuşüzümü katarlardı. Bugün bu eski adet unutuldu. İyi ki dilbalığını bir porsiyon ısmarlamışız. Tavada iyi kızarmış orta boy dört dilbalığı tabaktan taşıyordu. İki kişi zor bitirdik. Tatlı olarak da tahin helvası ve kabak tatlısı seçeneklerinden kabak tatlısını ısmarladık. Bol ceviz serpilmiş halde getirildi. Yemeği okkalı Türk kahvesiyle noktaladık. Şimdi işin en can alıcı anına sıra gelmişti; hesabı istemek... Bu yediklerimiz ve bitiremeyip tabakta bırakmak zorunda kaldığımız yiyeceklerin bedeli 45 lira tuttu. Yani kişi başına 22.5 lira. Bütün bu anlattıklarımdan, akşamları insanların burada niçin kuyruklar oluşturduklarını açıklayabildiğimi sanıyorum.
DENİZ ERBİL
|