|
|
|
|
|
|
'Herkes hastaneye çiçek götürür, ben hemen pijama dikip götürürüm'
En büyük hobisi arkadaşlarına kendi diktiklerini hediye etmek olan elektrik mühendisi Mehmet Akif Esen'in emeklilik hayali bir dikiş atölyesi açmak.
Mehmet Akif Esen, 17 milyon İstanbullu'dan biri... Onu her gün televizyonda ya da gazetelerde görme şansımız ise 17 milyonda bir bile değil. Çünkü oyunculuk yapmıyor, şarkı söylemiyor hele hele skandal yaratıp haber olacak hayatların yanından bile geçmiyor. O aramızdan biri, ama Esen'i farklı kılan yaşam biçimi, yetenekleri, arkadaşlarını mutlu etme biçimi, hayata iyimser gözlerle baktıran bir felsefesi var. En önemlisi ise bir makası ve dikiş makinesi.. Bu da ona yetiyor. Evli, sekiz yaşında bir kız babası olan 45 yaşındaki elektrik mühendisi Mehmet Akif Esen, her sabah saat 07.45'te doğduğu ve hâlâ yaşamını sürdürdüğü Cerrahpaşa'daki evinden çıkıyor, dört kilometre uzaklıktaki işine gidiyor. 17 yıldır çalıştığı Kasımpaşa'daki Haliç Tersanesi'ndeki mesaisi saat 08.00'de başlıyor. Denizi, gemileri seviyor ama kaptanlık ona göre göre değil. O bozulan, çalışmayan elektronik aletlere müdahale edip onlara hayat veriyor. İşini çok seviyor. Mesaisi saat 18.00'de tamamlanınca da doğru evinin yolunu tutuyor. Aradaki mesafe en fazla 10 dakika olduğu için ne trafik stresi yaşıyor ne de sofraya geç kalma telaşı... İş çıkışı bir bara ya da kahveye uğrama alışkanlığı da olmamış, pijamasını giyip televizyonun karşısındaki koltuğa uzanmak gibi bir merakı da... O, tam 17 yıldır her akşam evine gitmeden önce görünürde küçük ama onun için büyük 'dikiş atölyesi'ne uğruyor. Rengârenk kumaşlar, iplikler, dikiş makinesi ve makaslardan oluşan bu atölye onun gizli bahçesi... Ve orada diktiklerini yakınlarına hediye etmek de en büyük mutluluğu...
BABASINDAN
ÖĞRENDİ ''Babam astsubaydı. Emekli olduktan sonra evimizin bahçesinde küçük bir gömlek atölyesi açtı ve orada dikiş dikmeye başladı. Ben de daha ilkokul sıralarında orada babama yardım ederken öğrendim dikişi." Esen, liseden sonra önce ODTÜ'ye, iki yıl sonra da öğrenci olaylarından dolayı İstanbul'a gelip İTÜ Elektronik ve Haberleşme Bölümü'nden mezun olur. Ardından Viyana Teknik Üniversitesi'ne master yapmaya gider. Orada da altı ay kalır ve bu kez yolu Londra'da işletme okumaya kadar uzanır. Para kazanmak için de hem hafta sonları bir lokantada aşçılık yapar hem de yılın altı ayı hafta içinde dikiş atölyelerinde çalışır. İşte dikişte titizliği İngilizler'den öğrenir: "Londra'daki tekstil ortamında çok tecrübe kazandım. İngilizler tekstilde çok titizdir. Kaliteyi orada öğrendim. Beni çok beğendiler. Stilist model çıkarır, ben de onları dikerdim. 1989'da babam rahatsızlanınca Türkiye'ye dönmek zorunda kaldım ve tersaneye girdim. Babam vefat etti. Ben de hem onun anısına hem de çok zevk aldığım için hobi olarak kendi atölyemi kurdum.'' O gün bugündür dikiş dikmek en büyük zevki Esen'in. Kumaş bulmakta hiç zorluk çekmiyor. Boş vakitlerinde Fatih Çarşamba Pazarı'nda, Beyoğlu'nun arka sokaklarında, Kapalıçarşı'da dolaşıp bulduğu güzel kumaşları topluyor. Hem kendisine hem de arkadaşlarına dikiyor. Ama kimse ondan sipariş isteyemiyor, çünkü zorla dikmeyi sevmiyor. Sadece hediye etmek için eline makası alıyor. Ve akla gelen her şeyi dikiyor: "Türkiye'deki terziler sırf gömlekçi ya da pantoloncudur, ama ben her şeyi dikerim. Pantolon, etek, gömlek, kaban... Yalnız erkek ceketi özel makine ister. Zaten Türkiye'de erkek giyimi herkes yapar. Başlarsınız aynı modeli çalışmaya, tüm dünyaya satarsınız. Ama bayan modeli azdır. Bayanlar çok titizdir ve moda çok çabuk değişir. Mağazalara gidin, bir paltodan beş altı tane vardır. O bitince yenisi yapılmaz. Öbür yıla kalınca almaz, çünkü moda değişmiştir. Kadın giyimi üzerine çalışan bütün firmalar Türkiye'de kısa ömürlüdür. Çünkü kadın giyimi çok büyük sermaye istiyor. O da Türkiye'de yok ama dünyada var. Ben de her ay Burda dergisi alırım, model çıkarırım. Arkadaşlarıma, akrabalarıma dikerim. Ama bana 'Şunu dik,' derlerse dikmem."
ARKADAŞLARI SIRADA Mehmet Akif Esen, hastane ziyaretlerine giderken de mutlaka bir pijama dikip götürüyor: "Hastaneye giderken herkes çiçek götürür, ben pijama götürürüm. Çünkü genelde hastaneye acil yatılır, pijama unutulur. Böylece benim hediyem makbule geçer.'' Arkadaşlarının mutluluğu ise Mehmet Akif Esen'in en büyük hazzı: "Arkadaşlarımın mutluluğu bana güç veriyor. Herkes istediği her şeyi, her yerden alabilir. Ama benim diktiğim şeyi giydiklerini görünce çok mutlu oluyorum. Bizde fazla terzi tamircisi yoktur. Oysa Avrupa'da Çin faktöründen konfeksiyon bittiği için çok tamirci var. Yaşlı bir hanım, 'hatırası var' diye düşünüp ilk sevgilisinin hediye aldığı eteği atamaz, saklar. Biz ise fakir bir ülke olmamıza rağmen atıp yenisini alırız. Ben de hatıraya önem verdiğim için bu beni mutlu ediyor.''
FİGEN YANIK
|
|
|
|
|
|
|
|
|