|
|
Yok böyle bir erkek
Futbolla ilgilenmiyor, dans ediyor, şarkı söylüyor. En temel görevi ise ekranda karizmatik ve acımasız erkekleri canlandırarak, bütün kadınları kendine âşık etmek. Serseri bir genç adamı canlandırdığı film İlk Aşk bu hafta gösterime girince başarılı oyuncu Halit Ergenç'le konuşmak şart oldu. O, itinayla salatasını yerken benim gözlerim doldu.
'Âşık olan hayatın anlamını bulduğunu zanneder'
Aliye'nin sadakatsiz Sinan'ı, İlk Aşk'ta evin sorumsuz, serseri oğlu... Bu karakterleri hayata geçiren Halit Ergenç, futbolla ilgilenmiyor, müzik ve dansla ilgileniyor, at biniyor, âşık olunca 'çiçek gibi' açıyor.
Biri beni çimdiklesin lütfen! Çünkü böyle bir erkek yok!!! Bu adam bir genç kız rüyası mı, yoksa yaklaşık iki saat içinde çizdiği portre gerçekdışı mı? Düşünsenize futbolla ilgilenmeyen, hatta takım bile tutmayan, at binen, romantik romantik şarkı söyleyen, tango yapan bir adamla karşı karşıyayız. Oldu olacak yemek yapıp, süslü peçetelerle sofra kursun da tam şoka girelim bari.
Centilmen gördüm onu! Bakın size başından anlatayım: Aliye'nin bir kaşık suda boğulası tiplemesi Sinan'dı, Binbir Gece'deki ahlaksız teklifte bulunan Onur'du, vizyona yeni girecek filmi İlk Aşk'tı derken merak edilen Halit Ergenç'le konuşmak istiyorum. Bir akşamüstü Kanyon'da buluşmak üzere randevulaşıyoruz. Kafeye giriyorum. Kenardaki iki kişilik masada kırmızı boğazlı kazağıyla Halit Ergenç oturuyor. Usulca sokulup "Merhaba," diyorum. Gülümsüyor. Mavi gözleri kocaman ve çok etkili. Sebze çorbasının sonunu kaşıklarken bir şeyler okuyormuş. "Ne okuyorsunuz?" diye soruyorum, hani ısınma turları icabı. Tek kelimelik cevaplarının ilkini veriyor "Senaryo". Yeni gelen bir film projesiymiş. Bugün boş günüymüş, at binmekten gelmiş. Atın teri botlarına geçmiş. Ne içeceğimi soruyor. Su istiyorum. Önündeki açılmamış su şişesini benim için açıp, bardağa döküyor, garsondan kendisine yeni bir su istiyor. Hımm centilmen gördüm onu! Röportaja başlıyoruz. "Çok güzel bir hayatım var, mutluyum," diyor. Halbuki tanıdıklarına sormuş soruşturmuş ve çok zor mutlu olabilen bir adam olduğunu öğrenmiştim. "İş konusunda müşkülpesentim, yaptığım işten kolay mutlu olamıyorum ama özel hayatımda ufak şeylerden mutlu olabilen bir insanım," diyor.
Süper salata yiyor O sırada yemeği geliyor. Keçi peynirli roka salatası ısmarlamış. Ekranda boy gösteren ünlü biri olarak beslenmesine dikkat ediyor tabii. Sorularıma cevap verirken, gözüm yemek yiyişine takılıyor. Biçimli elleriyle çatalı bıçağı öyle dikkatli tutuyor, peynirleri özenle kesiyor, roka yapraklarını ustalıkla katlıyor ki. Bu adam kesinlikle hamburger yerken bile ağzının kenarına sos bulaştırmayanlardan. Karnı doyuyor ve kısa cevapları, yerini beni şaşırtan açıklamalarına bırakıyor. Buyurun, meraklısına kadınların kalbinin yeni fatihi Halit Ergenç'in hikayesi: Her şey lisede kurdukları grupla şarkı söyleyerek başlamış. O dönemin yerli yabancı popüler şarkılarını söylermiş. Alphaville'den Big in Japan, MFÖ'den Elvis Presley'den şarkılar falan. Beşiktaş Atatürk Lisesi'nin popüler çocuklarındanmış kendisi. O günleri anlatırken "Her zaman afacan bir çocuktum," diyor. Afacan mı? Halit Ergenç mi? Şaşkın halimi görünce ekliyor: "Hatta hala doğal ortamımda öyleyim". Annesi ev hanımı, babası Şehir Tiyatroları'nda oyuncu ve müzisyen Halit Ergenç'e "Mutlu bir çocuk muydunuz?" diye sorunca "Dışarıda her zaman mutluydum. Evde birtakım sorunlar olabiliyordu," diyor. Lise sonda iş hangi üniversitede okuyacağına karar vermeye gelince tutmuş İTÜ Gemi İnşaatı'na girmiş. Bakmış olacak gibi değil, her şeyi bir kenara bırakıp ailesinden gizlice konservatuara girivermiş. Neden gizlice? Çünkü kimsenin yoluna taş koymasını istememiş. "Benim işim, benim geleceğim," diye düşünmüş. Hayatının en önemli kararını verirken o kadar sıkıntı çekmiş ki midesinde ülser başlangıcı olmuş, sırtında egzama çıkmış. "Karar verirken duygusal hareket ederim, mantığıma duygularım yön veriyor," diyor. Konservatuarda müzikal oyunculuğunu bitirince bu işi en iyi ve en zorlu yapacağı yere gitmek istemiş. Yani New York'a. Para biriktirmiş, çalışmış, elinde ne var ne yoksa satmış ve 2000'de ver elini New York.
Leman Sam'a vokal yapmış "Amerika mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Ama benim için en önemli şey değerler. Yani insan ilişkisi. Bunu da orada bulamadım. Beni çok strese soktu," diyor. Peki dizi oyunculuğu ne kadar hayaliydi? "Hayalim bu değildi. Benim hayalim sahnede olmaktı ve benim ilk hayalim şarkı söylemekti". Şarkı söylemek için Mimar Sinan Üniversitesi'nin opera bölümüne girmiş. Operanın 'o'sunu bile bilmemesine rağmen... O arada Dormen Tiyatrosu'da müzikalde oynayınca opera bölümünden müzikal bölümüne geçmiş. Bu arada Dormen Tiyatrosu'nda oyunculuğa devam etmiş. Hatta sıkı durun, o dönemde salon dansları hocalığı da yapmış. Kendisinin ilk dans hocası ise Sait Sökmen. Arjantin tangosu en sevdiği salon dansı. İlk profesyonel çalışması Levent Kırca'nın Gereği Düşünüldü oyununda dansçılıkmış. Sonra ufak ufak dizilerde oynamaya başlamış. Üç sene Leman Sam'a vokal yapmış. Daha sonrası malum, o müzikal tiyatro oyuncusu olmak isterken hayat onu dizilerin aranılan adamı haline getirdi.
Barselona'ya bayılıyor Zor bir adam, "İnatçıyım" da diyor zaten. Boğa burcu. Etkilendiği kitap Simyacı. En büyük zaafı çikolata. Barselona'ya bayılıyor. Asla "asla" demiyor. Sevgiye inanıyor. Onun siyahları beyazları yok, bir sürü rengi var. Favori rengi su yeşili. Gözlerinin mavisi babaannesinden. Fiziksel olarak babasına benzediğini söylüyor. Her anında oynadığı karakteri düşünüyor. Müzik dinlemeyi, arabayla ve bisikletle gezmeyi seviyor. Fotoğraf çekiyor. Mutlaka kahvaltı ediyor. Olmazsa olmazı beyaz peynir. Maceraya pek meraklı. Şahsi sporları tercih ediyor, mutlaka kiteboard yapmak istiyor. Kamera da kadınlar da onu seviyor. Yükselişinin önüne geçilebilecek gibi görünmüyor.
Ayşe ÖZYILMAZEL
|