| |
Siyasilere dersler
Biliyoruz, kamuoyu şu sıralar Fransa'ya sempati duymuyor ama özellikle siyasilere ve siyasete girmeye niyetlenenlere Segolene Royal olayını yakından izlemelerini tavsiye ediyoruz. Segolene Royal, Fransa'da gelecek ilkbahardaki cumhurbaşkanlığı seçiminde Sosyalist Parti'nin adayını belirlemek için yapılan önseçimi açık farkla kazandı. Oysa geçen yıl bu zamanlar adaylığı düşündüğünü açıkladığında partide kimse ciddiye almamıştı onu. Gülüp geçmişlerdi. Gülmeyenler ise "Ne birikimi var ki" diye burun kıvırmıştı. Gerçi Royal, eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın desteğiyle girdiği siyasette 1988'den beri milletvekili koltuğunu koruyordu, çeşitli sol hükümetlerde çevre, eğitim, aile ve çocuk gibi alanlarda devlet bakanlığı (müsteşarlık) yapmıştı ama adaylığı düşündüğü sırada kartvizitindeki en önemli unvanı, Sosyalist Parti Genel Sekreteri François Hollande'ın hayat arkadaşı olmasıydı. (Not: Evli değiller, birlikte yaşıyorlar, 4 çocukları var.) Sonra "Paris Match" dergisi onu bir sayısında kapak yaptı, ardından "New York Times" tam sayfa portresini yayınladı, onu da Fransız solu üstünde etkili "Le Nouvel Observateur" dergisinin bombayı patlatması izledi: "O olabilir mi?" diye sorarak. Tabii hemen kamuoyu araştırmaları devreye girdi. Royal ilk ankette Sosyalist Parti'nin potansiyel adayları arasında zirveye yerleşti, bir daha da inmedi. Üstelik, anketler hep sağın en güçlü adayı Nicolas Sarkozy'yi sadece onun yenebileceği sonucunu verdi. Hâlâ da öyle. Ve Royal geçen yaz adaylığını resmen açıkladı, 5 ay sonra, önceki gün yapılan önseçimde de partinin iki ağır topunu ezip geçiverdi. Bir yıl öncesine kadar kimsenin önemsemediği sıradan, üstelik kadın bir politikacı, nasıl bu kadar kısa sürede zirveye tırmandı? Tek cümleyle yanıt vermemiz gerekirse, halkın sesi olduğu için. Aile, çocuk, asayiş, okulda şiddet, gençlerin işsizliği, göç, çevre gibi halkın gündemini oluşturan gerçek sorunlara eğildiği için.
Yeni bir siyasetçi tipi 53 yaşındaki Royal ideoloji yerine pragmatizmi öne çıkardı, vaat yerine de sonucu. Görüşlerinin partinin ideolojisiyle ve politikalarıyla bağdaşıp bağdaşmadığına pek de aldırmadı. Hatta bazı önerileri sosyalistlerin tüylerini diken diken etti. Örneğin banliyö isyanları sonrası genç suçlular için "askeri" boyut da içeren ıslah sistemi savundu. "Sokağı çolukçocuğun keyfine bırakamayız" diyerek, genç suçlulara ya kışlalarda hizmet zorunluluğu getirilmelisini, ya itfaiyecilerin yanına verilmesini ya da toplumsal çalışma için yoksul ülkelere gönderilmesini önerdi. Ayrıca çocuklarını iyi eğitmedikleri, terbiye veremedikleri için ailelerinden de hesap sorulmalıydı. TV'lerde özellikle çocukların henüz uyumadıkları saatlerde şiddet görüntülerinin yasaklanmasını istedi, milletvekilleri ve bakanların icraatlarının izlenmesi için halk jürileri oluşturulması fikrini ortaya attı, "Fransa çok bozuldu, sağlam bir düzen getirmeliyiz" dedi, "Cumhuriyetimizi saygı üstüne kurulu disipline kavuşturmalıyız" dedi... Bu söylemlerin "sol"la ilgisi olmadığını söyleyenleri de "Yeni fikirlerden korkanlar" yanıtıyla susturuverdi. Günlük yaşamın sorunlarından kopuk siyasilerden yaka silken halk da onun komplekslerden arınmış bu basitliğine "Bizim gibi düşünüyor, bizim gibi konuşuyor, bizim beklediğimiz çözümleri üretiyor" diyerek müthiş destek verdi.. Çünkü her gün vatan kurtarılmaz ama her gün toplumun "Küçük", "Önemsiz" sanılan bir sorununa çözüm üretilebilir.
|