|
|
Beyin mikseri
Ayşe Özyılmazel, harıl harıl yeni defilesini hazırlamak için uğraşan 'terzi yamağı' Barbaros Şansal'ın bin bir çeşit yeni projesini, Yıldırım Mayruk tesislerinde dinledi.
'İnsanlarla orgazm olamıyorum'
Barbaros Şansal, namı diğer Barbi, söyledikleriyle, açıksözlülüğü ve dobralığıyla şaşırtan; renkli stili ve ustalıklı terziliğiyle beğenilen, kendi deyimiyle 'egosit, narsist, manyak, kendini beğenmiş, fikri sabit, gözlemci, izlemci, dinleyen, inatçı bir varlık' Modacıların arttığı ve modacılığın sorgulandığı bugünlerde, lafını hiçbir zaman esigemeyen Barbaros Şansal, SABAH için ünlülerin giyimlerini ve modacıları eleştirdi; dernek kuran modacılara değinmeden edemedi: 'Önce kadın gibi görünsünler'.
Allah rızası için biri Barbaros Şansal'a altyazı geçsin. Cümleleri paragraf uzunluğunda da... Bu karmaşık adam deli mi, yoksa dahi mi? Tamam buldum! Beyin mikseri! Onunla iki saat geçirdikten sonra kendimi çamaşır makinesinden çıkmış gömlek gibi hissediyorum. Sıkı bir ütüye ihtiyacım var yani. Ama ben kaşındım. Televizyonda büyük laflar eden, sunucuları şaşkına çeviren, çıktığı her programda izleyiciyi ekrana kilitleyen Barbaros Şansal'ı merak ettim. Nam-ı diğer Terzi Yamağı'nı yani. Yağmurlu bir öğleden sonra Gümüşsuyu'ndaki Yıldırım Mayruk tesislerindeyiz. 'Tesis' diyorum, çünkü 800 küsur metre karelik bir atölye. Sokak kapısını açar açmaz önünüze şampanya renginde halı kaplı merdivenler çıkıyor. Tepede de kocaman bir avize. Merdivenleri inince önce antre, sonra kocaman bir salonla karşı karşıya kalıyoruz. Yerler, duvarlar yine şampanya tonlarında. Duvarda tablolar, portreler, karşıda çok mütevazı krem rengi bir kanepe. Önündeki masada antika küllükler ve tepsiye yatırılmış beyaz çiçekler var. Burada şey havası var? Evet evet Harvey Nichols. Tam yerimizi almışken elinde kutularla konuşa konuşa Barbaros Şansal teşrif etti. Mor pantolonuna mı takılayım, lame spor ayakkabılarına mı, boynunda sallanan zürafaya mı derken, dan! Masaya bir kâğıt koydu. Kâğıtta her biri farklı renkte dikdörtgenler ve yanlarında yazılar var. "Ne oluyor?" dememe kalmadan, bu sefer dikkatimi başka yöne çekiyor. Bu kez de kucağındaki kutulardan tek tek gözlükler çıkartmaya başlıyor. Sarı, kırmızı, mavi ve yeşil. Yuvarlak, kalın kenarlı acayip gözlüklerle ne işimiz var Allah aşkına? Alınmasın ama bunları taksa taksa ancak Austin Powers takar. Barbaros Şansal'a basın konuşsun. Gerçi biz henüz basamamıştık ama başlıyor anlatmaya: "Genelde dört şey var şu an benim hayatımda. Bu gördüğünüz gözlüksüz halim moda. Yeşil gözlüklerimi taktığımda tiyatrocu oluyorum." Hadi ya! Bana da hazır ayaktayken bir tane ver de Kate Moss olayım, dergi kapaklarını doldurayım şekerim! İyi de iki bayram arası tiyatro nerden çıktı şimdi? "Hayatta yaşarken yapabileceğim, yeteneğimin yettiği her şeyi yapmak istiyorum, öğrenmenin sonu yok. Müge Gürman'ın Homeros İlyada'sını Oscar Wilde yorumuyla izin verirlerse AKM'de, vermezlerse özel bir salonda oynayacağım," diyor. (Olmadı Maçka Parkı'nda oynar zaten, kim tutar Barbaros'u.) Anlaşılan moda kesmiyor onu: "Kendimi bulmak için bunları yapıyorum, çünkü herkes bana bir kimlik koymaya çalışıyor ben o kimlikleri istemiyorum".
MODA ONU KESMİYOR Gözlük şifresini çözmeye devam... Kırmızı gözlük eşittir siyasetmiş. Şöyle diyor; "İronik, erotik, politik!" Amaaan bu lafları nerden buluyor, özel mesai harcayıp çalışıyor mu? Hissi kablel vukuymuş. Ne çalışmasıymış. 35 yaşından beri kitap okumuyormuş. Çünkü okuduğu kitapları kafasından birkaç kere daha okuyormuş. Anlayan beri gelsin! Vee bu yüzden kitap çıkarıyormuş. Sıkı durun! O da sarı gözlük. Kitabın adı 3. Sınıf Hamur Kâğıda Matbaa Mürekkebi Hayatlar. Tamam güzel de, bu renk muhabbeti ne? "Benim bu saatten sonra seviştiğim tek kavram renkler, insanlarla orgazm olamıyorum," diyor. Hayırdır, seksle ilgili bir problemin mi var? "Yok, herkes vibratörle meşgul. Fişe takılı". Renklere takmış ya, bu kez de mavi gözlüğü takıyor. Gözleri ışıl ışıl, çocuk gibi bana bakıp, müjdeyi veriyor: "Bu da televizyoncu kimliğim". Başım dönüyor hareketinden, motor gibi konuşmasından, daldan dala atlamasından... "Yahu senin hiç durduğun bir an yok mu?" diye soruyorum. Ona da cevap hazır: "Kolesterolüm 340. Yakında stentleri takacaklar." Eli dursa, ayağı durmuyor, çenesi zaten durmuyor, mazereti hazır: "Niye durayım, memleket duruyor." Hah! Karşınızda bir Barbaros Şansal klasiği işte. Afiyet olsun! Kendiyle ilgili konuşmamak için, hemen sosyal içerikli cümleler kuruyor. Bence tüm bu tantanayı yaşadığını onaylamak, hayatını anlamlı kılmak için yapıyor ya neyse... "Ben hep böyleyim," diyor. Ele avuca sığmaz, zorla dikkatinizi çeken, şaşırtıcı, çat burda çat kapı arkasında yani. Durduk yerde savaşır gibi. Misal; uzun uzun, sindirerek yemek yediğini bilmezmiş. Yutar kalkarmış tabaktakileri.
'PARA ELİMİN KİRİ' "Seni anlamak için altyazı geçmesi gerekiyor," diyorum, ona da cevabı var tabii: "İyi bir filmi de iki kere seyrediyorsun". Kendini çok beğeniyor ve aynı zamanda nefret ediyor. "Kamburlarım var," diyor. Neymiş o kamburlar? Tercihleri. Yani? Toplumun genelinin tercih etmediği ama onun şahsen tercih ettikleri. "Bana göre kambur değil donanım, ama başkalarına göre kambur," diyor. Çok müsrifmiş, ekonomi bilmezmiş, anti-emperyalistmiş. "Para elimin kiri, hayatta hiçbir zaman para kazanmayı öğrenemedim," diyor, bu arada teybimi eline alıyor. "Hop hop, kayıttayız!" derken, teybin yerini değiştiriyor. "Sesim kayıtlara güzel geçsin," buyuruyor. Ondan da anlıyor yani. Anlaaar, anlaaarrr... Bu arada Yıldırım Mayruk gelip, karşıdaki koltuğa oturuyor. "Yıldırım Bey, Barbaros'un enerjisi sizi yormuyor mu?" Omuz silkerek, "Bakmayın, o sizin yanınızda böyle konuşuyor, benimleyken ya uyuyor ya çalışıyor," diyor.
Ayşe ÖZYILMAZEL
|