|
|
|
|
|
|
Hakkari'de dört mevsim
Şu günlerde doğanın zorluklarıyla mücadele eden Güneydoğu'da hayat her şeye rağmen devam ediyor.
Bir Hakkari varmış Hakkari'den içeri
Uzaktan duyulanlarla gerçeklerin çok farklı olduğu bir şehir Hakkari... Korkulara rağmen yaşama tutunmak için düğün geceleri öncesinde günlerce hazırlık yapılıyor.
İstanbul-Van uçağına bindiğimde karayoluyla gideceğim Hakkari konusunda terörle ilgili endişelerim vardı. Şehit cenazeleri gözümün önünden gitmiyor, yollarda adım başı mayın tuzaklarına basacağımı hayal ediyordum. Sonunda beklediğimden bozuk bir yoldan, üstelik de gece yolculuk yaparak şehre vardım. Gördüklerim düşündüklerimin çok dışındaydı. Genç kız ve oğlanlar gece yarılarına kadar sokaklarda geziyor, canı sıkılan arabasına atlayıp köy yollarında pikniğe gidiyordu. Terör ise halk için değil sadece askerler ve asker aileleri için var gibiydi... - Hoş gelmişseniz 'hocam'. Şeref vermişseniz. Buyrun soğuk bir şeyler ısmarlayayım. İsterseniz çay için... Hakkari'de bu sıcak karşılamaya artık alıştım ama 'hocam' unvanı beni yine şaşırttı. Nereye gitsem çay ikramı ve 'hocam' unvanı... Her seferinde de "Ben hoca değilim ki,'' şaşkınlığı. Gerçi şaşkınlığım Van'dan Hakkari'ye hareket ettiğimiz o akşam üstü saatlerinden beri hiç geçmedi. Uçak, denizi anımsatan Van Gölü üzerinden süzülerek yere indiği zaman, son derece modern bir şehirle karşılaştım. Geniş caddeler, vitrini tıklım tıklım dolu mağazalar, yöreye özel kahvaltı salonlarını dolduran kadınlı erkekli gruplar... Yeni yapılan lüks apartmanlar göz alıyor. Özel hastaneler ve dershaneler cazip yatırımlar olmalı ki adım başı tabelaları var. Van Göl'ü kenarı ise inanılmaz. Yıldızlı oteller yazın yabancı turistlerin gözdesi. Gölün sodalı suyu Akdeniz'in turkuaz rengi ile aynı. Tarihi Akdamar Kilisesi'nin olduğu adaya, "Edremit Van'a bakar/İçinden Şamran akar'' türküsünde adı geçen Edremit ilçesinden tekne turu yapılıyor. Bu bir buçuk saat süren gezi, insanın tüm deniz özlemini alıp götürüyor. Sahilde sıralanmış villaların arasında açılmış piknik alanları, 'kendin pişir kendin ye' lokantalar, salaş balıkçılar da deniz keyfini tamamlayan mekânlar. Van gerçekten güzel bir şehir. Acaba yalnızca iki saat uzaklıktaki Hakkari nasıl?
ANILARDAKİ ŞEHİR Genellikle şehit haberlerinin sayfalarını yapan bir editör olarak fazla umudum yok. "Hakkari-YüksekovaŞemdinli...'' Bildiğim kadarıyla bir ölüm üçgeni. Mehmetçikler bu bölgede mayın tuzaklarında, uzun namlulu silahlardan çıkan kurşunlarla şehit düşüp, al bayraklı tabutlar içinde memleketlerine gönderiliyor. Olağanüstü hal döneminde bölgeye gelenlerin anlattıkları hâlâ kulaklarımda. Havanın kararmasıyla birlikte koşarak evlerine giren insanlar gece boyu kurşun ıslıklarına kulak kabartıp, roketlerin kendi evine isabet etmemesi için dua ediyor. Gündüz evlerinden çıkarken kim vurduya gitme korkusu ile acele ediyor. Bunlar şehir içinde yaşananlar... Şehre ulaşana kadar geçilecek yolları düşünmek bile zor. Yakın zamanda teröristlerin Van-Hakkari karayolunu kesip arabadan indirdiklerine slogan attırdığı haberleri çıktı. Yola gömülü mayınlar da cabası. Bunları düşündükçe kara yolculuğu bana imkânsız gibi geliyor ve Van'dan Hakkari'ye iki saat süren yolculuğa akşam üstü başlayınca korkuyorum. Üstelik karayolunun son yedi kilometresi yol yapımı sırasında fazla dinamit patlatıldığı için çökmüş halde. Bu kısa mesafe kapalı olunca geriye, 40 kilometrelik bir dağ yolunu aşmak kalıyor. Yol koşullarına uygun bir arazi aracıyla yola çıkıyoruz. Çorak tepeler birbiri ardına diziliyor. Aralarda Urartu'dan kalma tarihi kaleler geçiyoruz. Uzayıp giden yolda yerleşim yeri çok az. Beş-altı evin olduğu yerde de sınıra giden kamyonlar için düzenlenmiş yemek ve alışveriş mekânları var. Tabii bir de kaçak mazot ve benzin istasyonları. Küçük çocuklar ellerinde bidonlarla yol kenarında bekleşiyor. Baş parmak aşağıya doğru çevrili; "Kaçak mazotumuz var!'' Almak isteyen hemen bir kuytuya çekiyor aracını ve bidondan huniyle mazot ya da benzin dolduruluyor. Neredeyse bedava... Sarp kayaların kenarlarında etrafı kat kat tel örgü ve kum çuvalı siperlerle çevrili askeri karakollar, makineli tüfek yuvaları var. İki yerde ciddi arama ve kontrolden geçiliyor. Özellikle Hakkari'den Van'a gidenlerin arabaları ve üstleri didik didik aranıyor, kimlik kontrolü yapılıyor.
GECE DAĞ YOLLARINDA Hakkari'ye yaklaştıkça derin kayalık uçurumlar ve dipten akan Zap suyu, vahşi güzelliği ile çarpıyor. Artık dolunay yükselmiş, kıvrıla kıvrıla tırmanan yolda bir görülüp bir kaybolarak oyun oynuyor. Zırhlı pencerelerinden belli belirsiz ışığın sızdığı, yapayalnız dağların altında panzer ve makinelilerle korunan karakollar geçiyoruz. Evinden ayrı, bu sarp kayalara bakarak nöbet tutan Mehmetçik ne düşünüyor acaba? Ayışığı, kayaların testere keskinliğini aydınlatıyor. Bir sigara bile yakmaya korkarak kaya kenarlarını gözleyen Mehmetçik, annesi ile yaptığı son telefon konuşmasını mı aklından geçiriyor? Arabanın camından bakarken içim ürperiyor. Hakkari girişi kapalı olduğu için bir süre Şırnak yolundan gittik, daha sonra sadece birkaç mezranın olduğu dağ yoluna girdik. Artık yol toprak... Arabanın bir yanı kaya duvarı, diğer yanı tekerleklerin boşa döndüğü uçurum. Tam mayın tuzaklarına, yol kesen teröristlere uygun bir yol. Şoförümüz karşıdaki dağı gösteriyor, "Orada 80 kişi var,'' diyor. Kendi gençliğini hatırlayıp, "Sınıfımız 33 kişiydi. Okul bitince 30'u dağa çıktı. Üç kişi kaldık,'' diye anlatıyor. Dağa çıkanların çoğu ya ölmüş, ya aranıyor. Gençlerin önünde fazla seçenek yok. Ya terör ya da kaçakçılık. Birkaç toprak evin olduğu yerden geçiyoruz. Burada insanlar gündüz uyuyup, gece sınıra tek başlarına saldıkları katırlarının gelişini bekliyor. Katırlar arazide bir başlarına sınırı geçip kaçak mal yüküyle dönüyor. Artık bu yolculuğa o kadar alışmışlar ki biri "Asker!'' diye bağırdı mı malları yakalatmamak için dönüp kaçmayı bile öğrenmişler.
Esin SUNGUR
|
|
|
|
|
|
|
|
|