|
|
Eğlenceyi ille de gürültüde arayanlara
Gürültü denen şey gündemde olmayı sürdürüyor. Özelikle geceyarısından sonra gürültülü müzik çalan yerlerin, eski deyimle zapt-u rapt altına alınması, çok değişik tepkilere yol açtı. Bizim toplumumuz, geçenlerde Bekir Coşkun'un da hoş bir yazıda belirttiği gibi, gürültü yapmayı seviyor, gürültü dinleyip gürültü etmeyi eğlenmenin kaçınılmaz koşullarından biri sayıyor. Başka hangi ülkede, nefis bir doğa manzarasının karşısında derme-çatma bir masa iki sandalye koyup, sonra da avaz avaz arabesk çalmak akla gelir? Ya da bir düğünü ateşlenen silahların gürültüsüne boğmak? Eğlenmeyi, özellikle çok geç saatlerde dayanılmaz bir müzik eşliğinde hep birlikte tepinmekle eşanlamlı sayanlar, acaba dünya çapında eğlence merkezleri dahil nerde görülür? Elbette gürültüsü içine dönük özel mekanların, diskotek veya kulüplerin dışında?
EĞLENCE MERKEZİ Mİ? Benim eğlence anlayışım o tür eğlenenlere uymuyor, kabul. Ben kendi adıma bir deniz kıyısında dostlarla birlikte yiyip içmeyi, kumsalda kitap okumayı, akşamları hafif bir müzikle dans etmeyi severim. Ama elbette başkalarının, özellikle de çok daha gençlerin farklı eğlenme biçimleri var, bu da doğal. Ama İstanbul konusundaki temel sorun şu: Burası bir büyük kent, bir metropol. Dünyanın sırf eğlence için yaratılmış Las Vegas, İbiza gibi yapay eğlence merkezlerinden biri değil. Boğaz bir eğlence sahiline dönüştü, doğru. Ama Boğaz aynı zamanda çok sayıda insanın kıyılarında veya tepelerinde oturduğu ve her normal insan gibi belli bir saatten sonra sükunet istediği bir yerleşim merkezi. Dolayısıyla, böylesine geniş bir alanı, eğlenmek için illa da gürültü isteyen şamatacı bir azınlığın keyfine mahkum edemezsiniz. Bu ne şehirciliğe uyar, ne belediyeciliğe, hatta ne de insanlığa. Aynı şey, yazları yüz binlerce insanın oturduğu ve farklı biçimlerde eğlendiği Bodrum yarımadası için de söz konusu. Demek ki, eğlenmeyi hafta ortasında bile bir kulüpten ötekine koşmada ve hepsinde eller havada çırpınmada bulan tatminsiz bir azınlık kusura bakmasın ama, bu yörelerde de dünyada ne yapılıyorsa, o geçerli olmalı. Yani Paris'te, Cote d'Azur'de, Mayorka veya Kanarya Adaları'nda, Soho veya Pigalle'de, Ku'damm veya Vieille Place'da nasıl eğleniliyorsa, öyle olmalı. Bu yerlerin hepsini değilse de çoğunu gördüm. Ama örneğin Cannes denen görkemli tatil kentinde, geceleri içinden gürültü taşan tek bir gece kulübüyle karşılaşmadım. İktidarın veya yerel yönetimlerin bu girişiminin 'Türkiye'yi Müslümanlaştırma' çabasıyla da bence hiç ilgisi yok. 'Gentel veya sentel' sayılma pahasına, bu düşüncemi de açıkça söylüyorum.
|