Allah'a edilen dua, Allah'ın prensiplerine aykırı olmamalı
Hocam hayırlı ramazanlar. Dua kaderi değiştirir mi? Saygılarımla... Kaderin ne olduğu hakkında doğru bilgiye dayalı karar vermeden sorunuza cevap veremezsiniz. Burada kader hakkında uzun açıklamalara girmeden şunu hatırlatmam gerekir ki, Allah yarattığı evreni, birbirine bağımlı olarak hareket eden parçaların ahenkli bir bütünü olarak yaratmıştır. Büyük düzene bağımlı her parça, hatta her zerre ne yapacağını bilerek hareket eder. İnsanın ise seçimleri söz konusudur, insan Allah'ın kendisine irade bağışladığı varlıktır. İnsanın seçimleri varlığı etkiler, onu değiştiremez, fakat etkiler. Yani insanın seçimleri doğrultusundaki faaliyetleri, amelleri çok önemlidir. Siz bir iradeli varlık, bir insan olarak seçim yaparak harekete geçtiğinizde, sizden başka diğer insanların da böyle yaptığını ve diğer varlıkların bundan etkileneceklerini unutmamalısınız. Yani kaderin, büyük düzenin ahengin değişmesi, Allah'ın değişmez kanunlarına bağlı olduğu kadar bizim seçimlerimize de bağlıdır. Birinci derecede önemli olan şudur ki, Rabbimiz bizim kendisine dua etmemizi istemiştir, demek ki duanın bir gücü olacaktır: "Rabbinize alçakgönüllüce ve yüreğinizin ta derinlerinden seslenin." (7. Araf: 55) Allah'a edilen dua Allah'ın prensiplerine aykırı olmamalıdır: "Allah hakikate ve adalete göre hükmeder" (40.Gafir: 20) Şu halde dualarımızda gerçekçi olacağız, hakikate ve adalete aykırı dilekte bulunmayacağız. Aksi halde ortaya çıkacak zarardan biz de nasibimizi alırız. Kaderin değişebileceği ile ilgili güzel bir örnek, Kuran'da Zekeriya Peygamber ile ilgili olarak geçmektedir. Onun çocuğu olmuyordu, fakat olmasını çok istiyor, gece gündüz yalvarıyordu. Rabbi onun dualarına cevap verdi ve bunu bize şöyle bildirdi: "Bunun üzerine onun yakarışına karşılık verdik ve karısını çocuk doğurabilecek hale getirerek ona Yahya'yı armağan ettik." (21.Enbiya: 90) İşte size bir dua örneği... Hatun, Sivas'ın uzak köylerinden birinden Ankara'ya göçmüş, şehre gelince kocası üzerine kuma getirmiş, altı çocuğunu yetiştirmek için çocuk bakıcılığı yapan gösterişli bir kadındı. Kendisinden dinlediğim, henüz köyden göçmediği bir zamanın hikâyesini anlatıyorum burada: Hatun'un 6'ncı çocuğu henüz beşikteydi. Çocukları hep sağlam çıkmışlardı, öleni yoktu. Fakat bu bebeye ne olmuştu? 3 gündür ne meme alıyor ne uyuyor, gece gündüz bağırıyordu. Doktor çok uzaktaydı, zaten böyle durumlarda düşünülmezdi de. Yerini tutacak tedbirler de fayda vermemişti. Beşiğin başındaydı, uykusuz, kolları düşmüş, gönlü kararmış, ümitsiz, dördüncü gecesiydi. Henüz sabahın ışıkları belirmemişti. Kızını uyandırdı. Hele şu bebenin başında biraz dur, dedi. Karar vermişti, halini Rabbine arz edecekti artık, başka çaresi yoktu. Kapının önüne çıktı, her yer kapkaranlıktı, ağlayarak yere kapandı "Allahım!" dedi, "Bu bebeyi bana sen verdin, eğer geri alacaksan ben onu sana geri vereyim, ama bana bırakacaksan, bağışla! Artık takatim kalmadı, yeter gayri!" Sonra içi ferahlamış gibi oldu, içeri girdi, kızını yatırdı. Beşiğin başına oturdu, iki eliyle iki başından kavradı, sallamaya devam etti. Kendinden geçmiş olmalı, birisi kendisini omuzlarından yakalamış sarsıyordu, "Ne şikâyet ediyorsun Hatun, sabret, oğlun artık iyileşti!" diyordu. Korku ile bağırarak uyandı. Çocuklar da sıçrayıp kalktılar. Bebe mışıl mışıl uyuyordu. Çocukları yatırdı, kendisi de yattı. O uykudan bebe 3 gün uyanmadı. Ne ağladı, ne emdi. Arada sırada altından toprağı alıyor, yerine kuru, ılık toprak koyuyordu. Gelen giden, çocuğun öldüğünü, ona bakıtmasını salık veriyordu. Fakat Hatun çocuğa kimseyi dokundurtmuyordu. "Ben biliyorum. O, iyi!" diyor, kimseye de bir şey anlatmıyordu. Hatun duasını etmişti, sabırlı ve güçlüydü. 3 gün sonra bebe gözünü açtı, iyiydi, acıkmıştı. Bu çocuk ölmüş de dirilmişti. Allah'ın hediyesiydi. Anlatırken Hatun'un gözleri yaşarıyordu.
|