| |
|
|
Laikliği tanımlayamazlar!
Basit bir soru: ' Cinayet' nedir? Kısaca: Bir insanın, başka bir insanı öldürmesi. Sonra ayrıntılar gelir: Bir insanın, birden fazla insanı öldürmesi. Bu eylemi bilerek ya da farkında olmadan yapması. Başka ayrıntılar da var: Mesela çıkar için mi öldürüyor, yoksa karşı tarafın tacizi sonucu mu? Genel olarak hukuk, özel olarak da ceza kanunu ne yapar? Önce insanların eylemlerini sınıflandırır. Ardından da bunların suç olanlarını ve olmayanlarını belirler. Tabii bununla yetinmez. Suç olan eylemin ' ağır' ya da ' hafif' olmasını da gözetir. Hiç avanta lavanta için işlenen cinayetle istemeden işlenen cinayet aynı olur mu?
Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun yaptığı açıklamayı okuduğumda kahkahalarla güldüm. Biliyorsunuz, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, laikliğin bir tanımı olmadığını, tanımlanması gerektiğini söylemişti. Meclis Başkanı Bülent Arınç da benzeri bir demeç vermişti. Buna karşılık Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, " Laikliği yeniden tanımlamak isteyenler var " diyerek bu konuşmaları eleştirmişti. Şimdi de Yargıtay Başkanlar Kurulu, durumdan vazife çıkararak Arslan ve Arınç'a karşı çıkıyor. Güzel. Peki ne diyorlar? " Laikliğin ne olduğu bellidir. " Nereden belli? " Efendim uygulamalara, alınan kararlara bakın. " Hani tanım? "Tanım yok!" Gel de gülme; ağlanacak halimize! Üniversitede okumuş, yıllardır hukukçu olarak çalışan kişilerin yaptığına bakın. Bir kavramı tanımlamaktan acizler. Cinayeti tanımlar mısın? "Tanımlarım." Suiistimali tanımlar mısın? "Tanımlarım." Peki laikliği tanımlar mısın? "Tanımlayamam, uygulamaya bakın." Bir süre önce okurlarımıza çağrı yaptım: "Bana öyle bir laiklik tanımı yapın ki hem devletle din birbirinden ayrılsın, hem de Diyanet İşleri Başkanlığı devlete dahil olsun." Böyle bir tanım yapılamaz. Çünkü Türkiye laik değildir. Biz, dinin devlet tarafından kontrol edildiği ve kullanıldığı bir ülkeyiz. Bildiğiniz gibi, "dini siyasete alet ettiği için" kapatılan birçok parti oldu. Halbuki Türkiye'de dini siyasete alet eden bir numaralı kurum devlettir . Devlet, Diyanet görevlilerini memur statüsüyle kadrosunda bulundurmakla yetinmez. Aynı zamanda bu memurlara ekstra görevler de verir. Mesela ekonomik kriz çıktığında bu memurlar, yukarıdan aldıkları emirler uyarınca, " Dövizle alışveriş yapmayın... Evinizi, dükkanınızı dolarla kiraya vermeyin " diye müminleri uyarırlar. Komediye bakar mısınız? Sana ne yahu! İster dolarla kiraya veririm, ister altınla. Kim karışır? Demek istediğim şu ki bizde laikliği tanımlayamazsınız. Çünkü ' kuramsal' bir tanım, dinle devletin ayrışmasını beraberinde getirir ki gerçek bununla çelişir. Diyanet İşleri'ni lağvetmek gerekir. Mevcut durumdan hareketle de ' çelişkiye düşmeden' laikliği tanımlamak mümkün değildir. Laiklik bizde muğlak bir kavramdır ve öyle kalmaya da devam edecektir. Çünkü tanımı yapıldığı anda... Devletin dini siyasetine alet etme uygulaması son bulacak... Bu da devletin işleyiş biçimini değiştirmeyi zorunlu kılacaktır. İşte bu yüzden " Laikliği tanımlayın " çağrıları her zaman cevapsız kalacak... Yargıtay Başkanlar Kurulu "Uygulamaya bakın" demekle yetinecek... Genelkurmay Başkanı da üzerinde ince ince çalışılmış olan uzun konuşmasında dahi bir tanım yapamayacaktır. Bunları söylüyorum diye sakın "Laikliği tanımlayın" çağrısı yapanları samimi bulduğumu sanmayın. Onlar da laikliği tanımlayamaz. Çünkü tanımladıkları anda Diyanet İşleri gibi devasa bir kurumu elden çıkarmaları gerekir ki bunu asla göze alamazlar.
|