Ah ulan ben sağ olacaktım ki...
Biri Şişli'nin üst taraflarında otururdu, öbürü alt taraflarında, arka mahallenin en dibinde. Biri kendi apartmanının en üst katında otururdu... Hoşgör Apartmanı'nın bütün katlarına çoluk çocuğu yerleştirmişti Nihat Hoşgörzade... Akşamları torun torba en üst katta yemekte buluşulur, yemekten sonra Nihat Hoşgörzade'ye herkes o gün ne yaptığını anlatır, günün hesabını verirdi. Hesap sorardı Nihat Bey; hiçbir şeyi de hoş görmezdi... Şoför Kemal, başkasının gecekondusunda kiradaydı. Akşam yemeğinden sonra televizyonun başına oturur, dizilerdeki kahramanların başına gelenlere üzülür, hayatın zenginlere bu kadar zalim davranmasını bir türlü anlayamazdı. Hadi fakir olsalar neyse... Zengin olmadıkları için tanrıya şükrederlerdi karı koca. Ne de olsa büyük başın derdi büyük oluyordu... Hoşgörzade Nihat Bey'in dört apartmanı, beş fabrikası, üç arabası, altı torunu, bir yatı, bir metresi vardı; sarışın... Karısı kızıl saçlıydı... Şoför Kemal'in bir buzdolabı, iki yatağı, bir çocuğu, bir televizyonu, bir takım elbisesi, zar zor biriktirdiği üç kuruş parası ve çok sevdiği anadan doğma kızıl saçlı karısı vardı. "Azıcık aşım dertsiz başım," derdi hep. "Sen para kazan, kazan istersen düşmanlarına kalsın... Yeter ki kazan," derdi hep Nihat Hoşgörzade... Beyefendi hangi partiyi tutuyorsa o partiye oy verirdi kapıcı şoför Kemal ve karısı. Ama beyefendinin tuttuğu takımı tutar gibi yapıp gizli gizli Fenerbahçe'yi tutardı. Karısı "Bir gün ortaya çıkacak atacaklar bizi kapının önüne... Vazgeç şu Fener sevdasından," derdi. Hoşgörzade Nihat Bey kimsenin hatasını, yanılgısını, sekmesini hoş görmezdi ama kendi açıklarının hoş görülmesini isterdi. Salı geceleri iş toplantıları vardı, geç vakitlere kadar süren; sevgilisinin evinde... Oynaşma, fıkırdaşma, fokurdama toplantılarıydı bunlar. Şoför Kemal arabanın içinde kapıda beklerdi. İşin ne işi olduğunu bilirdi. Ama hoş görürdü patronunu. Şoför Kemal harama hiç uçkur çözmemişti. Karısından başkasını gözü görmezdi. Bir sabah erkenden yola çıktılar. Gebze'deki fabrikayı teftiş edecekti beyefendi... Karşı taraftan gelen ağır vasıtanın şoförü uyuklayınca yolun öbür tarafına geçti, beyefendiyi de, şoförünü de, arabayı da dümdüz ediverdi. Tabutlar Şişli Camii'nde yan yanaydı musalla taşında... Üstleri yeşil örtüyle örtülü cenaze çok kalabalıktı... Boru mu koskoca Hoşgörzade Nihat Bey'in cenazesi... Eh şoförün de akrabaları, yakınları, arkadaşları.. Çok çiçek geldi. İşadamlarından, politikacılardan, sanatçılardan... Şoför Kemal'in karısı bir demet karanfil getirdi kocasına... Namaz kılındı... Herkes hakkını helal ettigidenlere... Mezarlığın kapısından girildi... Tabutlar cenaze arabalarından alındı omuzlara... Tam o anda minik, 10 saniye süren bir zelzele yeri göğü salladı.. Şaşkınlıktan tabutları yere koyup, sağa sola koşuşmaya başladı kalabalık... Beş dakika sonra kendilerine gelip tabutları aldılar bıraktıkları yerden... Minik bir karışıklık... Hoşgörzede'nin yakınları şoför Kemal'in tabutunu alıp götürdüler Hoşgörzadeler'in aile kabristanına gömdüler... Nihat beyin tabutu şoförünün mezarlığın alt taraflarındaki mezarına gömüldü... Şimdilerde şoförün karısı kocasının mezarına gidip... "Ah Kemal'im hanımefendinin yaptıklarını bir bilsen," diye başlayıp malın mülkün satıldığını, hanımefendinin genç bir herifle fıkırdadığını anlattıkça Hoşgörzade mezarında ters dönüp, "Ah ulan ben sağ olacaktım ki gösterecektim o kaltağa," diyor... Hanımefendi de kocasının yerinde yatan şoför Nihat'ın mezarına gidip... "Kocacığım sen sağken beni çok boynuzladın, şimdi de ben sefa sürüyorum gençlerle..." deyince şoför Kemal "Ah ulan alçak kadın, ben sağ olacaktım ki, beyefendinin namusunu temizliycektim," diye yattığı yerde dönüp duruyor. Bu masalın sonunda gökten üç elma düşmez...
|