Senaryo hiç şakaya gelmez
Farinelli, Man to Man filmleriyle En İyi Belgesel Oscar'lı İmparatorun Yolculuğu'nun ünlü senaristi Michel Fessler, Antalya'da festival kapsamında kurulacak senaryo atölyesinin konuğu olacak.
"İyi senaryoyla kötü film çekilebilir, ama kötü senaryoyla iyi film çekilemez.'' Frank Capra
Yıllardır sinemamızın en büyük eksikliğinin öykü ve senarist sıkıntısı olduğu söylenir. "Bu, aklımıza şöyle bir soru getirdi: "Madem Antalya'nın sadece film gösterilen bir etkinlik değil, sinemamızın gelişmesi için bir platform olmasını istiyoruz, o halde neden bir senaryo atölyesi yapılmasın?" Bu fikrimi önce Oscar'lı ve Cesar'lı filmlerin senaristi Louis Gardel'e açtım. Louis, Türkiye'ye duyduğu merak ve sevgiyle teklifimi cümlemi bitirmeden kabul etti. Ardından da yine önemli bir senarist, Michel Fessler "Tamam,'' deyince, iş katılımcıları bulmaya kaldı. Atölyeye başvuranlar arasında hem amatör hem öğrenciler hem de profesyonel senarist vardı. Bol ödüllü Himalaya, Doğu Batı, Hinduçin gibi filmlerin yazarı, Catherine Deneuve'ün favori senaristi Louis Gardel'i size daha önce tanıtmıştım. Senaryo yazarken binlerce sayfa belge okuyan, yazdığı karakterlerin her şeyini, hatta hangi parfümü kullandığını bile düşünen bir dramaturji uzmanıdır Louis. Yine onun gibi, dünyanın birçok köşesinde senaryo dersi veren ve yapım şirketleri için diğer senaristlerin işlerini inceleyen bir diğer Oscar'lı ve Cesar'lı senarist ise Michel Fessler. Farinelli, Man to Man, Serko gibi unutulmaz
unutulmaz filmlerin, Cannes Festivali'nin açılış filmi seçilen, birçok Cesar kazanan, Oscar'a aday olan Ridicule ve En İyi Belgesel Oscar'ı alan İmparatorun Yolculuğu'nun senaristi Michel de senaryo atölyesinin konuğu...
- Özgün senaryolarının yanı sıra roman uyarlamaları üzerinde de çok çalıştın. Edebiyat tutkun nasıl başladı? - Edebiyat aşkım 18 yaşımdayken Duras'yı keşfimle başladı. Belki de benim de çocukluğum kolonilerde geçtiği için, onun romanlarında tanıdığım duyguları buldum. Afrika'da bir ırmak kıyısında büyüdüm ve zenci çocuklar arasında tek beyazdım. Akşamları babam hikâyeler anlatırdı. Sonra Fransa'ya döndüm ve o güzelim Afrika manzaralarından sonra bir taşra şehrinin sanayi banliyösünde kendimi hücreye kapatılmış hissettim.
- Belki de bu kapatılmışlık hissi yazma isteği verdi. - Belki. Önce Congo adlı bir film projesi yazdım. Onu çekme hayaliyle sağa sola başvururken, bir yapımcı bir gün 'Tamam onu çekersin, ama önce şu romanı adapte eder misin?' diyerek Uyanış adlı romanı verdi. Film, başarılı olunca arkası geldi.
- Evet, özellikle Ridicule filminin başarısını ve Farinelli'yi hatırlıyorum.. - Doğru, Ridicule ödüller kazandı, Cannes Festivali'nin açılış filmi oldu. Farinelli de çok beğenildi.
- Peki, ya hayalin olan Congo? - Hâlâ bekliyorum. Her filme 'Congo'yu çekene kadar şimdilik bunu yazayım' diye başlıyorum, bir sonraki filmimin Congo olacağına inanıyorum, oysa Congo hâlâ ortada yok.
- Evet, Congo'yu çekemedin, ama hayat sana güzel bir hediye verdi: Sana edebiyat tutkusunu veren Pasifik'e Karşı Bir Baraj romanının adaptasyonu için Rithy Pan seni seçti. - Bu, hayatın beklenmedik bir armağanı oldu bana. Hatta çalışırken Duras ile konuşuyormuş gibi hissediyordum.
- Nasıl çalışırsın? - Önce 30 sayfalık bir tretman yazarım ve gerekli olmadıkça diyalogları koymam, çünkü diyaloglar hataya sürükleyebilir. Sonra da bunu temel alıp içini doldururum.
- Atölyeye katılacak senaristlere ne vermek istiyorsun? - Yazarlık yalnız yapılan bir iş. Ama sürekli eve kapanırsanız bu sefer dünyayla ilişkiniz kesilir. Bu atölyelerde ben de çok şey öğreniyorum. Festivaller, asıl filmleri keşfetmeye yarar. Ben de nihayet Türk Sineması'nı keşfedeceğim.
SEDEF ECER
|