Burası da Aspat Halil'im...
Yıllardır eylülün bana ulaştığı mekânı hızlı bir çalımla değiştiriyorum... Eylül de bana bir sürpriz yapıyor, her yıl aynı balkon kapısını açtığımda bana ulaşan o bildik eylül birden farklılaşıveriyor... Berrak ve serin bir parıltıyla aydınlanmış rüzgâr yok... Keskin ve uzak sonbahar ışıkları da...
***
Uzandığım hamakta gördüğüm ve her gördüğümde şaşırdığım büyücü fanusunu andıran şey eylül dolunayı... Papaz mektebinde okurken gökyüzüne meraklı bir rahibin yatmadan önceki son ve kısa teneffüste bizim sınıfa izlemeyi öğrettiği büyük ve küçük ayı da dolunayın refakatinde... Çoban yıldızı... Ve diğer yıldızlar... Rüzgâr kıpırdanıyor... Rüzgârın dansı rahatsız edici değil ve hava sıcak... Belli belirsiz halde gölge gibi dolaşanlar ise tavşanlar... Sol yanımda sakin bir dere var, az ötemde ise Ege...
***
Sabahları odamın kapısını açtığımda içeri dolan işveli bir sıcaklık... Verandadaki iskemleye oturduğumda eğer ileriye bakıyorsam bir kilise bahçesini andıran antik hamamı, çevresindeki sükûneti, orasıyla benim aramdaki dereyi ya da buranın ağzıyla azmanı, daha sonra da yeşillikleri görüyorum. Yok eğer gözlerim, bana eski Amerikan filmlerindeki ahşap evleri hatırlatan verandanın sınırından başlayarak etrafı tararsa, o zaman toprağa yayılan arap saçını, tomurcuklarını elimin içinde ezdiğimde kokuları bir buhurdanlık gibi tüten sıra sıra okaliptüs ağaçlarını, bücür kalmış bebe çamları, geçmişin derinliklerinden gelen palmiyeleri, her yer ve mekânda kendini hissettiren zambakları görüyorum... Ne ışıklar, ne rüzgâr, yıllardır balkon kapısını açtığımda benle buluşarak eylüle benziyor...
***
Denize yürüdüğüm taştan örülmüş yol, bir sonbahar yolu gibi, sıcak ama yakmıyor... Dereyi sol yanımaıp Ege'nin eylül haline doğru ilerliyorum... Cilveli güneş "Ben buradayım," diyor... Deniz berrak ama serin değil... Sevecen bir ılıca gibi... Küçük balıklar sizinle oynamaya geliyor... Sizinle oynamaya gelen sadece balıklar değil... Ege'nin ilk sahipleri Lelegler burada... Homeros burada... Evliya Çelebi burada... Kalıntılılarını bırakan Leleglerin torunları Termeralılar burada... Dört mil ilerimizdeki Kos Adası'nı fetheden Fatih Sultan Mehmet burada... Ve belki de hepsinden daha güncel bir şahsiyet olan, yanık türkülerinin talihsiz kahramanı Halil burada... Çünkü burası Aspat Koyu... 2006 Eylül'ü kişisel tarihime Aspat Eylül'ü olarak girecek... İstanbul'da berrak ve serin parıltılarla aydınlanmış rüzgârı ve o keskin ve uzak ışıklarıyla tanıdığım eylül, burada gecikmiş bir yaz samimiyetiyle çıkıverdi karşıma... Öylesine uzun zamandır aşinaydık ki, belki de yeni bir heyecan katmak için böyle bir değişikliği gerekli gördü... Ve, bana bambaşka bir yüzünü gösterdi. Tanıdığım o eski yüze sadakatte kusur etmediysem de, bu yeni yüzü de çok sevdim.
|