|
Paris notları (2)
|
|
Ayşe Kulin, siyasetin romana karıştırılmaması gerektiğini düşünenlere Paris'teki Picasso Evi'ni görmelerini öneriyor.
Geçtiğimiz kış Sabancı Müzesi'nde dinlediğim Picasso konferanslarının ışığında, Paris'teki Picasso Evi'ni gezmesem olmazdı. Sanatçının ilk yapıtlarından başlayarak olgunluk ve yaşlılık dönemlerini, resim resim izledim. Siyasetin romana karıştırılmaması gerektiğini zannedenlere, yolları düşerse bu müzeyi gezmelerini öneriyorum; sadece edebiyatın değil, müziğin, dansın, resmin, hatta soyut resmin bile siyaset için bir araç olabileceğini gözleriyle görüp, öğrensinler diye.
NEHİRDE YOLCULUK Müzeden çıkınca, nehir üzerinde seyreden 'bateau mouche'lardan birine bindim. İnanılmaz keyifli oluyor nehir üzerinde, Paris'in bir ucundan öteki ucuna gidip gelmek. Ortaçağ'da yapımına başlanan irili ufaklı ve çoğunlukla gotik tarzı kiliselerin yeşillikler arasından görünüşü çok güzel. Önünden geçtiğimiz her şey hakkında Fransızca bilgi veriliyor. Fransızcayı, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Japonca ve Çince açıklamalar takip ediyor. Almanca bilgi "Ha geldi, ha gelecek," diye boşuna beklemeyin, gelmiyor. Fransızlar şehirlerini işgâl eden komşularıyla bugün can ciğer kuzu sarması olsalar da 'ceza-sever' bir millet olarak, geçmişi unutmuyor. Almansanız, İngilizceyle idare edeceksiniz Paris'te. Almanca yassah! Nehrin iki yanını tarayan bu yolculuk sırasında, kıskançlıktan tırnaklarımı yiyorum, "Paris'ten çok daha eskilere uzanan tarihiyle benim dünya güzeli şehrimde niye böyle bir ahenk, bir mimari deha yok?" diye. Yüzyıllar boyunca hiçbir bina, diğerinin yüksekliğini aşmamış, aynı mahalledeki bir başka binanın tarzına ters düşmemiş. Tekneden bakarken, yan yana sıralanmış apartmanların tümünde, pancurların, güneşliklerin dahi uyum içinde olduğunu görüyorum. Bir de İstanbul'umu düşünüyorum, içim karararak. İlân karmaşasından geçtim, tek bir apartman bile yoktur ki balkonu komşusununkiyle aynı cins ve renk malzemeyle kapattırılmış olsun.
ŞEHİRCİLİK DERSİ Teknemiz Paris'in klasik yapılarını geride bırakarak, Fransızların Parhattan diye dalga geçtikleri, gökdelenlerin bulunduğu beldeye yaklaşıyor. Camilerimizin ve bir iki sarayımızın dışında gurur duyabileceğimiz yapılarımız az olabilir ama bir müjdem var size: Bizim Maslak'ta boy veren Mashattan'ın yanında, Parhattan solda sıfır kalır. Şehircilikte ve klasik yapıda sınıfta kalmışız ama modern mimaride fersah fersah öndeyiz. "Sen buraya Paris-İstanbul maçı yapmaya mı geldin?'' diye soruyor eşim. "Gördüklerimden ders ve ibret alıyorum," diyorum. Ne demek istediğimi şöyle anlatayım: St. Eustache diye bir kiliseleri var Fransızların, 1532 yılında inşa etmişler. Bu çok eski, Gotik kilisenin meydanına, çok modern bir heykel oturtmuşlar, hani birilerinin içine tüküreceği cinsten. Eski ile yeniyi, klasik ile çağdaşı aynı mekânda birleştirmişler. Bunun adı 'ilerleyebilme'dir. 'Çağa uyma'dır. Fransız Fransız Konsolosluğu'nda vize cezasına çarptırılmamda bu konularda sınıfta kalmamızın payı vardır.
|