|
|
|
|
|
|
|
|
|
Gülen'in İzmir'den İstanbul'a göçü
Türban eylemlerini eleştiren, İsrailli bebeklere ağlayan Gülen, Milli Görüşçüleri kızdırdı. Atatürkçüler ise "takiye" yapıyor sandı. Oysa onun yaptığı üstadı Said Nursi gibi sorunlara pratik çözümler üretmekti.
Fethullah Gülen'in İzmir'deki faaliyetlerinde kullanmaya başladığı yeni hizmet yöntemi aslında devletin yapması ya da örgütlemesi gereken yardım organizasyonundan başka bir şey değildi. İlk evin oluşturulmasına yardım toplamak için cami cemaatine duyuru yapıldı. Kimi evin kirası için para verdi, kimi yatak, kimi tencere kimi de yiyecek içecek. Sonuç başarılıydı. Toplanan parayla gecekondu semtinde küçük bir ev kiralandı, verilen eşyalarla döşendi ve öğrenciler yerleştirildi. Bunu kısa sürede başka evler de izledi.
AKYAZILI VAKFI Kiralanan
evlerden biri Nefi Akyazılı isminde birine aitti. Yapılanlara tanık olan Akyazılı Bozyaka'daki evini bu iş için hibe etti. Hemen Akyazılı adına bir vakıf kuruldu. İmece usulüyle, yardımlarla 5 katlı bir bina yapıldı. Akyazılı Vakfı, Gülen'in faaliyetlerinde merkez üssü haline geldi. Ayrıca kamp işine de ağırlık verilmişti. Her kampı o yöredeki varlıklı kişilere finanse ettiriyorlardı. 12 Mart yönetimi İzmir'deki faaliyetlerinden hoşlanmadığı Gülen'i ilden uzaklaştırmayı denedi. 1972'de Edremit'e 1974'te de Manisa'ya tayin edildi. 1975'te gazeteci Hikmet Çetinkaya'nın ortaya çıkardığı Edremit'teki kampın boy boy fotoğrafları Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.
İSTANBUL'A MERHABA Gülen seçimlerde desteklediği, hükümet ortağı Erbakan sayesinde 1976'da yeniden İzmir'e tayin oldu. Faaliyetlerine hız veren Gülen 1977 yılında Diyanet görevlisi olarak yurtdışına çıktı. Almanya'da çeşitli konuşmalar yaptı. Dönüşünde ünü daha da yayılmıştı. Yeni Cami ve Sultanahmet Camisi'nde verdiği vaazlarla bir ayağını İstanbul'a attı. Zaman zaman Türkiye'nin başka yerlerine de gidiyordu. Cemaati öyle hızla büyüdü ki gerek cemaate gerekse daha geniş kitlelere ulaşmak için 1978 yılında Sızıntı adında haftalık bir dergi piyasaya çıkarıldı. Ama Gülen cemaati o dönemde Fethullahçılar adıyla anılıyor ve aşırı İslami yaşamlarına vurgu yapılıyordu. Gülen'in o dönemde kasetlerle çoğaltılıp dağıtılan vaazları da radikal İslamcıydı. Tarihler 12 Eylül 1980'i gösterdiğinde ülkedeki herkes gibi Gülen ve cemaati de şaşkın ve endişeliydi. Ülkedeki Konya Mitingi'nin bile yapılabildiği "özgürlükçü" havada askerin böyle bir şey yapacağını kimse hesap etmemişti. Böylece ordunun aşırı İslamcı akımlara mutlaka müdahale edeceği gerçeği de öğrenilmiş oldu. Bu Gülen'in önünde çözüm bekleyen sorunlardan biri olarak yerini aldı. 12 Eylül ihtilali sonrasında Gülen'in hakkında "arama" kararı çıkarıldı. Ama görünürde olmasına, her yere girip çıkmasına karşın sorun yaşamadan dolaşabildi.
ASKER KORKUSU 1981'de Diyanet'teki resmi görevi olan vaizlikten istifa ederek ayrıldı. 1982'de Sızıntı dergisinde askeri öven ve yeni Anayasa'ya ilişkin referandumda evet oyu verilmesini içeren yazılar yayınlanmaya başladı. İyi bir başlangıç yapmıştı. 1983'te yapılan seçimlerde de Turgut Özal ve partisi ANAP'a destek vererek karşılığında çalışmalarını rahatça sürdürebilme izni kopardı. Yurt çapındaki gezilere ve vaazlara hız verdi. 1986'da Burdur'da gözaltına alındıysa da hemen İzmir'e götürüldü ve serbest bırakıldı. Aynı yıl askeri liselerde bazı öğrencilerin Fethullahçı olduğu tespit edilince çok sayıda öğrenci okullardan çıkarıldı.
GÜLEN'İN FİKRİ DEĞİŞİYOR 12 Eylül'ü unutmayan hatta kendi adına önemli dersler çıkaran Gülen 26 Kasım 1989'da İzmir Hisar Camisi'ndeki vaazında konuyu türban eylemlerine getirdi. "Sözde türban adına yürüyorum diyenler, istihbarat örgütlerince derdest edilince, bu başörtülü, mantolu veya çarşaflı kadınların çoğu erkek olarak çıktı ortaya. Ve bunların çoğu bir kostüm dükkanından nasılsa İslami kıyafetler almış, kendini sokağa atmış açık saçık kadınlar olduğu tebeyyün etti..." Milli Görüşçüler daha düne kadar aynı türden İslami yaşayışı savunan hatta Gülen'in ağzından çıkanlara inanamamıştı. Atatürkçü kesimlerse Gülen'in bu sözlerinin "takiye" olabileceği düşünüyordu. İslamcı kesimin genelinden farklı düşünmeye başladığı 1990'da Birinci Körfez Savaşı sırasında daha net bir şekilde ortaya çıktı. Saddam'ın Scud füzesiyle vurduğu İsrail'de ölen İsrailli çocukların görüntüleri televizyonlara yansımıştı. Gülen Scud füzesiyle vurulan İsrail'deki bebeklerin durumuna ağladığını söyleyince İslami kesimi bir kez daha kızdırdı.
NEVZAT ATAL - ERDAL ŞİMŞEK
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|