|
|
|
|
|
|
Bizde müzecilik zayıf
'Müzecilik bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmemiş, sanat tarihi veya arkeoloji eğitimi alanlar müzeci yapılmıştır. Müze mimarisi kavramı da ortaya çıkmamış, müzeler tek tip mimariyle yapılmıştır'.
Türkiye'de müzecilik, 'gardırop Batılılaşması' esnasında, 'onlarda var bizde de olsun' anlayışı içinde başlamıştır. İlk kurulan müze, 1846'da Harbiye Nazırı Damat Fethi Ahmet Paşa'nın Aya İrini'de oluşturduğu ama halka kapalı tutulan silah deposudur. Osmanlı döneminde, sonradan İstanbul Arkeoloji Müzesi olacak Asar-ı Atika Müzesi, Süleymaniye Külliyesi'nde Evkaf-ı İslamiye Müzesi ve Anadolu'nun bir iki kentinde Müze-i Hümayun şubelerinden başka bir şey kurulmamıştır. Cumhuriyet döneminde, içindeki eşyalarla birlikte müzeye dönüştürülen Topkapı Sarayı 1924'te açılmıştır. Ama müze olarak tasarlanan ilk yapı, 1930 tarihli Ankara Etnografya Müzesi'dir. Bugün ülkemizde Kültür Bakanlığı'na bağlı 99 müze müdürlüğü (bir tek Paris veya Londra'da bundan daha fazla müze bulunur), bunların denetiminde 91 özel müze ve 1028 koleksiyoner bulunmaktadır. Bizim müzeler, bu kurumların yurttaşlık eğitiminin, ulusun ortak tarihinin ve kültürel varlığının başat unsuru olduğunu hiçbir zaman kavrayamamışlar, ziyaretçileri bir yük ve çoğu zaman olası suçlu olarak görmüşlerdir.
MÜZELERDE ALANLAR KISITLI Türkiye'de müzecilik ayrı bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmemiş, sanat tarihi veya arkeoloji eğitimi alanlar müzeci yapılmıştır. Bizde müze mimarisi kavramı da ortaya çıkmamış, hemen hemen bütün müzeler pasif bir sergileme anlayışına dayalı tek tip mimariyle yapılmıştır. Türkiye müzelerinin hiçbirinde laboratuar, çoğunda depo, atölye, restorasyon alanları yoktur. Sınırlı bir teşhir ve depolama alanına sahip müzelerimizin çoğunda, bilgili eleman yokluğu nedeniyle çoğunlukla yanlış bir bilgilendirme söz konusu olmakta, ayrıca gerçekten müzede sergilenmesi gerekenler ile gerekmeyenler ayırt edilememektedir. Örneğin taşra müzelerinde hiçbir tarihi, antropolojik veya sanatsal değeri olmayan elişi ürünler (çorap, yemeni vb.) sergilenmekte, buna karşılık bazı nadide antik eserler, değerleri anlaşılamadığından depoda tutulmaktadır.
ST. JEAN ŞÖVALYELERİ Ülkemizde, Batı'ya ve turiste karşı bir cins 'teftiş fırçası' gibi algılanan, yerli halkın hemen hemen hiç ziyaret etmediği 'zayıf' müzecilik anlayışımızın en büyük istisnasını, dünyada çok ünlü Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi oluşturmaktadır. Haçlı Seferleri esnasında dinsel fanatizmin askerlikle birleşmesinin ürünü olarak ortaya çıkan asker-keşiş tarikatlarından biri de, 1121'de kurulan Hospitaliers de St. Jean'dır. Önce Kudüs'te hacılar ve Haçlılar için bir hastane kurarak başlayan bu tarikat, sonradan sadaka, ayrıcalık ve ganimet sayesinde çok zenginleşmiş ve tamamen silahlı bir kuruluş olarak St. Jean Şövalyeleri adını almıştır. Selahaddin Eyyubi'nin 1188'de Kudüs'ü geri alması üzerine Akkâ'ya, 1291'de Kıbrıs'a, 1310'da Rodos'a çekilen şövalyeler, 1402'de Bodrum Kalesi'ni inşa etmeye başladılar. Tarikatın bütün Batı Avrupa uluslarına açık olmasından ötürü, inşaat kademeli ve uzun süreli olmuştur. Örneğin şapel, 1402-1435 arasında antik yapı malzemelerinin yeniden kullanımıyla yapılmıştır. Keza Fransız Kulesi, önce kale komutanı, sonra 1421'deki ölümüne kadar tarikatın üstadı azamı olan Philibert de Naillac tarafından bir ihtişam göstergesi olarak yaptırılmıştır. İngiliz Kulesi ise, Kral IV. Henry döneminde (1367- 1413) İngiltere'den gelen yardımlarla ve antik malzeme kullanarak inşa edilmiştir. Örneğin Mausoleion'dan alınan bir aslan heykeli olduğu gibi duvar taşı olarak kullanılmıştır. Osmanlılar kaleyi 1522'de kuşatınca, 1499'dan beri kale kaptanı olan Sör Thomas Docwra, kaleyi güçlendirmek üzere Mausoleion'u tamamen tahrip etmiş, şahane mermer levha ve heykelleri kalenin tahkiminde kullanmıştır. Kale Osmanlıların eline geçtikten sonra uzunca bir süre unutulmuştur. Tarikat ise, Malta'ya çekilecek ve varlığını günümüze kadar Malta Şövalyeleri adıyla sürdürecektir. Bodrum Kalesi 1895'te hapishane haline getirilinceye kadar büyük ölçüde tahribe uğramış, bazı kuleler toprak altında kalmıştır. Bu arada İngiliz elçisi Stradford Canning, 1844'te Charles Alison'u Bodrum'a çağırmış, ünlü arkeolog kaledeki bütün değerli kabartma ve sanat eserlerinin envanterini çıkartmıştır.
PADİŞAH FERMANIYLA... Canning'in 1846'da bu eserleri İngiltere'ye götürmek için padişaha başvurması, Abdülmecit'in de fermanla izin vermesi üzerine, tüm kabartmalar İngiltere'ye götürülmüştür. 1856'da ise, Sör Newton, Vitrius'u okuyarak Mausoleion'u bulmuş ve antik kabartmaları padişah fermanıyla İngiltere'ye götürmüştür. 1915'te Fransız zırhlısı Dupleix tarafından bombalanan Bodrum Kalesi, Cumhuriyet döneminde hapishane olarak kullanılmış, 1960'ta civardan çıkartılan batıklar için depo olmuş, Kasım 1964'te Bodrum Müzesi olarak açılmıştır.
Mehmet ALİ KILIÇBAY
|
|
|
|
|
|
|
|
|