Denizden geldi, denize döndü
Petrolün, savaşlara yol açacak kadar stratejik bir madde olacağını ilk Aristotle Onassis gördü. İzmir doğumlu, dünya denizcilik tarihinin Ulysses'ten sonra en büyük efsanesi olan Onassis...
Bugün sayfamızın konuğu; şu fani alemden 31 yıl önce göçüp gitmiş biri. Dünyanın ilk dolar milyarderlerinden. Ve de bizim buraların, Ege'nin çocuğu: Aristotle Onassis. Hem acımasız hem duygusal hem bencil hem paylaşımcı hem inatçı hem en babacan efsanevi armatörü 'portreler galerisi'ne dahil etmeyi, kendimi makul olduklarına inandırdığım iki gerekçeye dayandırdım. İlki: Ben Akhisarlı'yım. Yaşamımın ilk 12 yılı orada geçti. Yaz tatili için İstanbul'dan Çeşme'ye karayoluyla giderim. Dağlarından yağ, bağlarından bal akan ve kuytu bir yerlerinde Yunan tanrıları ve tanrıçalarının gizlendiği o uçsuz bucaksız Ege ovalarının bereketiyle kucaklaşmak için. Ama hiç Akhisar'a uğramam. Hayatımın o ilk 12 yılındaki trajedilerin travmaları hâlâ içimi acıttığı için olsa gerek. Bu yıl tam Akhisar'dan geçerken içimden bir ses "Acılarını ve korkularını yenmenin tam zamanı," diye fısıldadı. O sese güvenip girdim. İlkokul diplomamı aldığım okulun önünden geçip, doğup büyüdüğüm semte gittim. Hashoca Mahallesi'ne. Bahçesinde tulumbalı iki katlı evimizi aradım. Yerinde blok apartman yükseliyordu. Sonra geri döndüm, 100 metre kadar yürüyüp sağa saptım. Orada, tam karşıda yüksek duvarlarla çevrili, sarı boyalı bir konak olması gerekiyordu. Ama onun da artık yerinde yeller esiyordu. Sokakta top oynarken, yüksek duvarlarını kale yaptığımız o metruk konak, Onassis'in ailesine aitti. Birkaç yılda bir Yunanistan'dan birileri gelip gezerdi.
PETROL TANKERLERİNİN ÖNCÜSÜ İkinci nedenim, görkemli törenle vanası çevrilen Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı. Azerbaycan ve Kazakistan petrolleri o boru hattıyla Kafkaslar'dan Ceyhan'a ulaşacak, orada bir milyon varil kapasiteli süper tankerlere yüklenerek Batı pazarlarına ulaştırılacak. İşte o süper tankerlerin öncüsü Aristotle Onassis'ti. Daha 1950'lerin başında petrolün yeryüzünün en stratejik hammaddesi olacağını görmüştü. Sağ olsaydı, hiç kuşkusuz Ceyhan'daki törenin baş konukları arasında ağırlanırdı. Ve de kendi ifadesiyle "Üstünde güneş batmayan," filosunun tankerlerinden biri ayrılmadan biri yanaşırdı Ceyhan'a... 1922 Eylül'ünün ilk haftası İzmir, can pazarına dönmüştü. Atatürk'ün "Ordular; ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" emriyle İzmir'e akan Türk kuvvetlerinden kaçan Rumlar, panikle rıhtım boyunca koşuşturuyor, sığınacakları bir gemi arıyorlardı. Tarifsiz paniğin bir o yana bir bu yana sürüklediği kalabalığın içinde 15 Ocak 1900 doğumlu (resmi biyografisinde 1906 yazıyor ama inanmayın), zengin bir tütün tüccarı olan Socrate Onassis'in oğlu Aristotle da vardı. İşgal güçleriyle işbirliği yapmış amcası Alexandre, o kargaşada asılmış, babası da tutuklanmıştı. Küçük yaşta yitirdiği annesinin yerine koyduğu ablası Artemis'in komutana ellerinde ne var ne yok vermesi sayesinde bir Yunan savaş gemisine kapağı attı. Ver elini Atina. Bir yıl orada kaldı. Serbest bırakılan babası da Yunanistan'a gelmişti. 1923 Ağustos'unda Aristotle, cebinde 250 dolar ve 'Nansen' yani 'Vatansız' pasaportuyla bir İtalyan şilebine atlayıp Arjantin'in yolunu tuttu. Bildiği tek iş vardı: Baba mesleği tütün ticareti. Onu yapmaya başladı. İthal ettiği şark, yani Türk tütünüyle, Arjantin'de küçük bir imalathanede sigara üretiyordu. Yaşamı boyunca çok sık önüne çıkan şans perisi, işte tam da o günlerde ilk kez beliriverdi: Arjantin tangosunun en büyük yıldızı, iflah etmez bir tiryaki olan Carlos Gardel (Bir İtalyan göçmeninin oğluydu ve gerçek adı Zorsai Criollo'ydu). Onun ürettiği sigaralara bayıldı ve tanıtımını üstlendi. Çevresine hep "En zor olan ilk milyon doları kazanmaktır. Sonrası kendiliğinden gelir," diyen Onassis, tütün işinde o ilk milyonun yarısını yapmıştı. 1930'ların ortasında! Gerisini getirmek için iş kolu değiştirdi. Antikçağ'dan beri Yunanlılar'ın en iyi bildikleri işe yöneldi: Armatörlük. Dönemin boyutlarını ve ihtiyaçlarını çok ama çok aşan büyüklükte 6 tanker siparişi verdi. Çünkü petrol taşımacılığının "Bin yılda bir gelecek şans," olacağını görmüştü. Yanılmadı. Ama tankerlerinin okyanuslarda cirit atmaya başladığı sırada İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Filosunun yarısına Naziler el koyup, Norveç limanlarına bağladı. O da hemen New York'a yerleşti ve Pasifik'teki gemilerini Amerikan kuvvetlerinin emrine verdi. O savaşta da para kazanıyordu, barışta da: Dünya tarihinin en kanlı hesaplaşmasından sonra ABD'nin bircok gemiyi çürüğe çıkarması, önünde müthiş ufuklar açtı. Ünlü 'Liberty Ship'in, yani 'Özgürlük Filosu'nun şileplerini nohut-çekirdek parasına satın alıp tankere dönüştürdü. O sırada yalnızca hassas burunların algılayabildikleri en güçlü koku Suudi Arabistan'dan yükseliyordu. Bir süre sonra dünyanın bir numaralı petrol üreticisi ve ihracatçısı olacak Suudi Arabistan'dan. Yüksek ücretle hizmetine aldığı Nüremberg Mahkemesi'nde beraat etmiş Hitler'in ünlü Ekonomi Bakanı Dr. Haljmar Schacht'ın çabalarıyla 1953'te Kral İbni Suud'la Suudi petrolünün taşıma tekelini ona verecek anlaşmanın görüşmelerini başlattı. Sessiz sedasız. ABD'den habersiz. Çünkü Suudi petrollerinin işletilmesi ve pazarlanması 1933'ten beri ABD'nin ve onun petrol şirketlerinin tekelindeydi. 20 Ocak 1954'te görüşmeler olumlu sonuçlandı ve Onassis ile Suudi Arabistan Maliye Bakanı Şeyh Abdullah Süleyman anlaşmayı imzaladı. Bu, Onassis'in sadece ABD yönetimine değil, dünyanın yeni güçleri olan petrol devlerine de savaş ilanı anlamına geliyordu: Aramco, Exxon, Standard Oil, Mobil, Texaco... ABD, anlaşmayı öğrenir öğrenmez, tüm güçlerini Onassis'in üstüne sürdü: Ulusal Güvenlik Konseyi, CIA, FBI... Hatta 1970'lerdeki ünlü TV dizisi Görevimiz Tehlike'ye esin kaynağı olacak özel dedektif -eski FBI ajanı- Robert Maheu bile Beyaz Saray'ın talimatıyla devreye girdi: Onassis'in New York'taki bürosuna, Paris'te Foch Bulvarı'ndaki konutuna dinleme cihazları yerleştirdi. Topladığı bilgileri Başkan Yardımcısı Richard Nixon'a iletiyordu.
POLİS GÖZALTINA ALDI Onassis, hakkında tutuklama emri çıkarıldığını bile bile 1 Şubat 1954'te ABD'ye gitti. Girişte sorunla karşılaşmadı. Ancak 5 Şubat'ta New York'ta Colony Restoranı'ndaki iş yemeği sırasında bir federal polis tarafından gözaltına alındı. Çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Suçu: Amerikan bayrağı taşıyan gemilerin ancak Amerikan yurttaşlarının mülkiyetinde olabileceği yasasını çiğnemek. Kefaletle tahliye için başvurduğunda fahişelerin, hırsızların arasında 40 dakika bekletildi. Onassis mesajı almıştı. Kral Suud, onun rızasıyla anlaşmayı feshetti. Bu ABD ile arasında, yaşamının sonuna kadar sürecek savaşı başlattı. İntikamı çok ağır olacaktı. Onassis, 1946'da zamanın önemli Yunanlı armatörlerinden Stavros Livanos'un kızı Athina ile evlendi. Ve en büyük rakibi Stavros Niarchos'u can evinden vurdu; çünkü Athina'ya o da göz dikmişti. Livanos'un filosuna Onassis'in el koymasını önlemek için Niarchos da armatörün diğer kızı Eugenia ile evlendi. Onassis'in Athina ile evliliğinden iki çocuğu oldu: 1948'de New York'ta dünyaya gelen oğlu Alexandre ve 1950'de yine New York'ta doğan kızı Christina. Onassis, 1954 sonunda ailesiyle Monte Carlo'ya yerleşti. 'Yüzen saray' denilen, kızının adını taşıyan dönemin en lüks yatı 'Christina' ile. Yat aslında 1943'te inşa edilmiş, Kanada Deniz Kuvvetleri'ne ait 'Starmont' adlı eskort gemisiydi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çürüğe çıkarılınca Onassis, 50 bin dolara satın almıştı. Onassis dört milyon dolar harcayarak Starmont'u Hamburg ve Kiel tersanelerinde tepeden tırnağa yeniletti. Sonunda o askeri gemiden 98 metre uzunluğunda, hepsi de Alman 40 mürettebatın çalıştığı, çağın en ileri teknolojisiyle donatılmış, sürekli konuklarından Mısır eski Kralı Faruk'un ifadesiyle "İhtişamın zirvesi," bir yat doğdu.
MUSLUKLAR ALTIN KAPLAMA Tabanlar markeydi, tavanlar Venedik aynası. Banyolara Greco tabloları asılmıştı, küvetler Sienne mermeriydi, musluklar ise altın kaplama. Onassis'in süiti dışında 12 odası vardı. Onassis'in garip zevkleri de serpiştirilmişti. Örneğin barın koltukları beyaz balinanın cinsel organının derisiyle kaplıydı. O barda Greta Garbo'ya şöyle seslenecekti: "Şu an dünyanın en büyük penisi üstünde oturuyorsunuz!" 1950'lerin sonunda yuvası çatırdamaya başladı. Çünkü Onassis çapkınlığıyla ünlüydü. Örneğin 1947'de Arjantin'in First Lady'si Evita Peron'a bir gece karşılığı 10 bin dolarlık çek vermesi dillere destandı. Peron akşam yemeği olarak omlet pişirmişti ona. "Dünyanın en pahalı omletini yedim," diye anlatırdı. 1960'da Athina'dan boşandı. Ve üç yıl sonra yıldırım aşka tutuldu. 'Diva' Maria Callas'a. (Oysa Onassis operayı 'İki aşçının mutfak kavgası'na benzetirdi.) Evlenmedi onunla ama yaşamının sonuna kadar metresi, daha doğrusu tutkusu olarak kaldı. Callas'la tanıştığı yıl, Ion Denizi'nde bir ada satın aldı: Skorpios. Yani, Akrep Adası. Ne zaman içi daralsa sedir, selvi ve zeytin ormanlarıyla kaplı o adaya koşardı. Uykusuz gecelerinde, sokakta bulduğu ve yanından ayırmadığı köpeği Vanya ile adayı turlardı. Başkan J. F. Kennedy'nin 1963 Kasım'ında Dallas'ta suikaste kurban gitmesinden sonra da Jackie Kennedy, 'Christina'nın konuğu olmaya devam etti. Ve ABD'ye şok: 20 Ekim 1968'de Onassis ile Jackie evlendi. 'Gangster' Aristotle, Amerikalılar'ın 'ilahe' gözüyle baktıkları Jackie'yi koynuna sokarak, ABD'den intikamını almıştı. Üç tutkusu vardı Onassis'in: Servet, kadınlar ve oğlu Alexandre. Ve kader, onu bu üç tutkusunun en değerlisiyle vuracaktı. 1957'de kurduğu 'Olympic Airways'in başına getirdiği oğlu Alexandre, 22 Ocak 1973'te Akrep Adası'na giderken helikopterinin düşmesiyle can verdi. Kazadan çok sabotaj olduğuna ilişkin ipuçları elde edilen olay hiçbir zaman aydınlanamadı. Alexandre, Akrep Adası'ndaki küçük kilisede toprağa verildi. Oğluyla birlikte yaşama sevincini de yitiren Onassis, yemeden içmeden kesildi ve 15 Mart 1975'te karaciğer yetmezliğinden öldü. Aristotle'ın ölümünden sonra da Onassis ailesinin başından lanet eksik olmadı. Yokluğuna dayanamayan Maria Callas, 1977'de Paris'te dünyaya veda etti. Onu, baba sevgisinden yoksun büyüyen kızı Christina'nın birkaç denemeden sonra 1988'de Buenos Aires'de hayatına son vermesi izledi. Onassis'in 3 milyar dolarlık mirasının artık -vakfı dışında- tek varisi, geçenlerde Brezilyalı zengin bir ailenin oğluyla evlenen 21 yaşındaki tek torunu Athina... O da -ailenin lanetinden uzak kalmak için- Ege'nin, Ion Denizi'nin yakınından bile geçmiyor. Onassis şimdi Akrep Adası'nda oğlunun yanında sonsuz uykusunda. Karşılarında Ulysses'in vatanı Ithak Adası uzanıyor. Rüzgâr, ara sıra onlara Truva Savaşı'ndan dönüşü 10 yıl süren Ulysses'in umutsuz çığlıklarını taşıyor mu acaba?
|