Geçen hafta Sütaş'ın 'yoğurtsever' reklamlarını izlerken tüketicinin inek yerine konma hissinden söz etmiştim. Sütaş'ın Kurumsal İletişim Koorinatörü Gülay Tuncer Kalyoncu'dan bir açıklama geldi. Açıklamada ineklerle kurulan reklam dili anlatılıyor, ki buna bir itirazım yok. Aksine keyifle de izliyorum. Sayın Kalyoncu, "Reklamı yanlış anlamışsınız" diyor ve şöyle devam ediyor: "Sözkonusureklamımızdada,herzamanolduğugibiineklerSütaşkurumunutemsilenorada
bulunuyorlar.Yani,Yiğit'inkonuşmasınıdinleyenkalabalıkTürkiye'yiyadaTürktüketicilerinideğil,üreticikonumundakiSütaş'ıtemsiletmesiiçindüşünülmüşbiröğedir." Sütaş'ın gerçek niyetinin ne olduğunu elbette anlamıştık. Niyeti bilmek yeterli mi? Açıklamayı dikkatle okuyunca 'sizi değil Sütaş'ı inek yerine koyduk' yorumuna ulaşmak da mümkün ya, neyse. Elbette bir kurum yaptığı reklamı savunacak ama, yaratılan bir reklam figürüyle fazlaca özdeşleşmek de tehlikeli. Arçelik'in, "Biz çelik figürüyle kurumu temsil ediyoruz" dediğini düşünsenize! Çelik kurumu temsil etmiyor; kurumun teknoloji anlayışını temsil ediyor. Kaldı ki, inek yerine konma hissini yaşayan yalnızca ben de değilim. Yazıdan sonra profesöründen market sahibine kadar 'bir tek ben böyle hissediyorum sanmıştım, demek ki yalnız değilmişim' diyen çok mail aldım. Hepimiz Sütaş'ı yanlış anlamışız. Pekireklamdiliyanlışanlamayaizinverecekkadarçokkatlıbiryapıdaolabilirmi? "Yanlış anlamışsınız" açıklaması bana, sınavdan aldıkları kötü notlardan sonra öğrencilerin 'hocam ben aslında onu demek istememiştim' demelerini anımsattı. Öyleyse onlara verdiğim yanıtla yazıyı bitireyim: "Ne yapacağız o zaman? Her sınav kağıdına açıklama yapması için öğrenciyi de mi iliştireceğiz?"