Helal olsun sizlere
Bu yıl İstanbul Tiyatro Festivali muhteşemdi. Dünyanın en önemli tiyatro topluluklarından özenli bir seçme ve festival için hazırlanmış yerli prodüksiyonlarla şanlı şerefli, İstanbul'un adına yakışır bir festival oldu... Ben, turnelerimden dolayı yalnızca beş oyun izleyebildim. İzlediklerime bayıldım, izleyemediklerimde aklım kaldı. Ardından İKSV'nin müzik festivali geliyor. İstanbul yavaş yavaş 12 ay tiyatro-müzik-dans şöleni sunan bir kültür başkenti olma yolunda... İstanbullu sanatseverler adına İstanbul Kültür Sanat Vakfı yöneticilerine, muhteşem adam Şakir Eczacıbaşı'na, tiyatro festivali yöneticisi Dikmen Gürün'e ve ekibine binlerce teşekkür... İstanbul'da İş Sanat'taki oyunlarımızı tamamladık; seneye Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu yine İş Sanat'ta. Tiyatromuzun 35. yılını bakalım hangi oyunlarla kutlayacağız... Bugün, bu gece İzmir'deyim. Gündüz Konak Pier'deki Remzi Kitabevi'nde yeni çıkan kitaplarımı imzalayacağım 16.00-18.00 arası; akşam Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu'nda Ben Eskiden Küçüktüm'ü oynuyoruz. Mayıs ayında Merkez Kitaplar'dan çıkan kitaplarım 10 binlik birinci baskıyı devirdi; ikinci baskısı yapıldı... İçimdeki Timsah ve Bir Sen Kaldın Yalnızlık Gelince adlı kitaplarımın bazı bölümleri internet efsanesi olmuş durumda... Genel istek üzerine kitaba adını veren öyküyü bu hafta yayınlıyoruz... Kitabımı büyük bir incelikle önerimi kabul edip, resimleyen Semih Balcıoğlu üstada da fırsat bu fırsattır deyip, saygılarımı sunuyorum. Kitaba adını veren öyküyü aşkı bulmuş, yitirmişlere, terkedilmişlere, sevdiğini içine gömmüşlere, yitirdiklerini hep içinde taşımayı becermişlere adıyorum. Okuyun, ezberleyin, fısıldayın, sahnede oynayın, internette dolaştırın diye... Helal olsun...
*** Bir sen kaldın yalnızlık gelince Hiçbir şey olmadı sanıyorsun Sen gidince... Ben boyamadım. Duvarlar kendiliğinden sarardı. Birdenbire... Kedi yanıma gelmiyor artık. Soldu saksıdaki karanfil. Hani Edip Cansever okurduk da
Adını yerçekimli karanfil koyduyduk. Aslanağzı, devetabanı, gülle sümbül de soldu... "Dilek ağacım bu benim," diye saksıya diktiğin limon kurumuştu da Sen dilek çaputları bağlardın ya dallarına.... "Dilek tuttum, çaput bağladım... Limon ağacına... Dileğim yerine geldi," derdin ya hani hep... Ben de, dün kesip mavi gömleğimin altından
Bağlayıverdim bir parça... Kurumuş limon ağacına... "Gidenle gidilmez, çık evden Hayatın içine at kendini," diyorlar. Ben evde bir yerde saklandığını biliyorum...
Hani nasıl saklanmıştın bir keresinde yemek masasının altına... "Ben çocukken hiç saklambaç oynamadım," der, Saklanırdın ya. Baktım her yere, Evde olduğunu biliyorum. Dolabı açtım, Kokunu saklamışsın Sindirip elbiselere... "Biraz çıkaralım seni," dediler. "Evde saklanıyor, sevgilimi bırakıp çıkamam," dedim. "Sen kafayı yedin," dediler. Parçamızı koydum, en sevdiğimiz şarkıyı.
Başladım evde dolaşmaya... Elma dersem çık, Armut dersem çıkma... Sonra sobeledim seni kapının yanındaki aynada... Aynanın içine gizlenmişsin. Gördüm gözlerini, Öptüm dudaklarını... Nerde olduğunu biliyorum artık... Aynalara gizlemişsin kendini... Bütün çiçekleri dizdim aynanın karşısına... Saksılar canlanıverdi. Can yürüdü yapraklarına dallarına... Kediyi aldım yanıma, oturdum karşısına. Üst kattan ablam uğradı. "Bak gitmemiş burada," dedim. Deliymişim gibi baktı bana
"Yok, öyle bir şey burada," dedi. Limon ağacına mendilini bağladım. Aynanın resmini çektim. Aynada benden başka kimse görmüyor seni... Basınca resmi gördüm ki, Oturuyorsun aynanın içinde. Biliyordum gitmeyeceğini, Bir sen kaldın yalnızlık gelince...
|