| |
Cumhuriyet gazetesinin görmediği haber
Çankaya seçimleri arifesinde Türkiye'yi müthiş bir kaosun ortasında bırakmak isteyen provokasyonlar zincirinin ilk halkasını Cumhuriyet gazetesine üst üste atılan bombalar oluşturdu. Son bombalardan iki gün sonra da Danıştay'a kanlı bir saldırı gerçekleşti. Sanki "düğmeye bakılmış" gibi bu provokasyonlar ertesinde "laik cumhuriyet elden gidiyor" avazeleri altında bir tezgâh da harekete geçti. Ortalık toz duman oldu. Bu saldırıların ve cinayetlerin faillerini bulmak ve hukuksal bir titizlikle cezalandırmak yerine muazzam bir psikolojik harp başladı. Habercilik ve hukuk hiçe sayıldı. Gözü dönmüş bir fanatik militanlık ortalığı sardı.
Halbuki, ortada bazı gerçekler vardı. Ben bu gerçeklerden birini, 28 Mayıs tarihli Hürriyet'in 29. sayfasında okudum. "Cumhuriyet gazetesi bombaları ordu malı" başlıklı habere göre Makine Kimya Endüstrisi, Emniyet'e gönderdiği 19 Mayıs tarihli cevabi yazıda, Cumhuriyet'e atılan üç bombanın Kara Kuvvetleri'ne ait olduğunu bildirmişti. Aynı gün Cumhuriyet gazetesine baktım. "Danıştay baskınına ilişkin hükümet kaynaklı iddialar, kanıtlarla desteklenmiyor" üst başlığının altında iri puntolarla "Senaryo çöktü" manşeti atılmıştı. Gazeteye atılan bombaların ordu malı olduğuna dair ise tek satır bile yoktu. Bir gün sonra Sabah gazetesi, "Ordu malı bombalar" haberini kovalayarak 25. sayfasının manşetine taşıdı. "Kara Kuvvetleri bomba soruşturması başlattı" başlıklı haberde, bombaların hangi tarihlerde Kara Kuvvetleri'ne verildiği belirtiliyordu. Birinci bomba 1978'de, ikinci ve üçüncü bomba 1985'te verilmişti. Kara Kuvvetleri, bombaların karargâh dışına, hangi tarihte ve kimlerce çıkarıldığını araştırıyordu. Aynı günkü Cumhuriyet'te, kendine atılan bombaların menşei resmen belli olmuş olmasına rağmen soruşturma haberi de yoktu. Soruşturmalar, Danıştay saldırısını yapan Alparslan Arslan'ın Cumhuriyet'e bomba attığını da sergiledi. Sanık bunu itiraf etti. Cumhuriyet gazetesi, "kendilerini bombalayan Danıştay sanığının elinde askeri bombaların ne aradığını" sormadı. "Laik Cumhuriyet" sloganı altında, siyasal bir söylemi tercih etti. Cumhuriyet okuyucuları, gazeteye atılan bombalarla ilgili gerçeği öğrenemedi.
AK Parti son zamanlarda inanılmaz hatalar yapıyor. En büyük ve affedilmez hata ise Şemdinli olayını hukuksal bir titizlikle izlemek yerine, kendi siyasal iktidarı için bürokrasi ile pazarlık meselesi haline getirmesi oldu. Zaten o noktadan sonra da iktidarını yitirdi, olayları kontrol edemez oldu. Merkez Bankası ataması ise herkesi ürküttü, iktidarın "kendine benzemeyenlerle" birlikte çalışma kabiliyetinden yoksun bir bağnazlık içinde olduğunu gösterdi. Ayrıca hayata "temel hak ve özgürlükler" açısından bakmak yerine, "türban" açısından bakmayı yeğledi. Tabanını diri tutmak ve mazlum rolü oynamak için "türban" üzerinden siyaset yapma kolaycılığını seçti. Siyasi gücünü sağlayan AB sürecini yavaşlattı. Dünyalaşma trendlerini savsaklayınca, ekonomideki iyimserlik havası da kaybolmaya yüz tuttu. Orda da türbülans başladı. Özetle, TÜSİAD'ın tüm eleştirilerini doğrulayan bir garip durum yaratıldı. Onca başarıya gölge düşürüldü.
Siyasal hatalarını çoğaltan AK Parti hükümetini haklı noktalardan hareket ederek eleştirmek yerine yalanlardan ve çarpıtmalardan medet ummanın alemi var mı? Danıştay'a saldıranın "Allahüekber" diye bağırıp, kendisinin "Tanrının askeri olduğunu" söylediği tarzında, saldırıya uğrayanların bile reddettiği yalanların ya da askeri bombalar gerçeğini saklamanın Türkiye'ye ne yararı var? İktidar için "kardeş katlini vacip kılan" bu topraklarda, seçime onca zaman varken öyle bir noktaya gelindi ki sanki "akıl tutuldu." Karanlık bir karmaşanın yaşandığı şu günlerde önümüzü aydınlatacak tek ışık "gerçeğin" kendisi. Gerçeği buldukça "aydınlanacağız." Gerçekten uzaklaştıkça karanlık artacak. "Aydınlanma" ile karanlık arasındaki mücadelede hepimizin safını da gerçekle ilişkimiz belirleyecek.
|