Aslında basit!
Müsaadenizle... Kızan olacak ama... Meseleyi "çok basit" özetleyeyim. Hükümetler de, bu hükümet de... Genelkurmaylar da, bu Genelkurmay da... Özünde, "millet egemenliği" nin emrinde kurumlardır. Kimse kendisini daha üstte görmesin. Tamam mı? Bu işin özü bu. Soyut demokrasi filan da bir yana... Pratikte ne olmuş olursa olsun... En azından teorik olarak, bu Cumhuriyet de böyle kuruldu; ama öyle ama böyle, çok partili rejimlere filan da böyle geçildi.
O yüzden... Hükümetler de, bu hükümet de... Genelkurmaylar da, bu Genelkurmay da... Bu millete hesap verebilmek zorunda. Kimse kendisini çok üstün görmesin. Her iki kurumun da, milletin bağrından çıkmış olduğu varsayılır ya... Varsayım filan değil o aslında. "Kayıtsız şartsız millet egemenliği", dostlar cumhuriyette, demokraside görsün cinsinden bir tabela değilse... Yani burası bir tabela cumhuriyeti değilse... Hakikaten "kayıtsız şartsız" dır; mazereti, şeyi püsürü yoktur. Bu hesapları vereceksiniz: 1. Şantaj, tehdit, yıldırmak maksadıyla kimi (hükümet karşıtı) gazetecilerin filan banka hesapları nasıl yalama yapıldı? 2. Bu subaylı, astsubaylı, özel harp menşeli, kısmen mafyalı çeteler nasıl ortaya çıktı, "Ordu malı" silahları, bombaları nasıl istifledi?
Affedersiniz ama; bu iki kurum, bu iki olayın sorumlularıdır. İçimizden menfaatçi, avantacı, lavantacı çıktığında "medya" bir bütün olarak nasıl güvenilmez oluyorsa (Tamam, bizde de arınma hiç mükemmel değil!)... Bu iki müessese, ki kendileri özel sektör, hür teşebbüs, keyfe keder işletme filan da değil, "kayıtsız şartsız egemen millet" in (ve parlamentosunun) hizmetinde ve emrinde hükümetle Silahlı Kuvvetler'dir, bu kaçaklardan, çetelerden, peçetelerden filan sorumludur. Türk Silahlı Kuvvetleri, ya kimi mensuplarının "emir-komuta zinciri dışında" olduğu varsayılan silahlı, bombalı, çeteci örgütlenmelerini ciddiye alır ve "demokratik hukuk devleti ile cumhuriyet ve demokrasi" adına sıkı bir temizliğe girişir... Yahut Silahlı Kuvvetler'deki kimi güçlerin, güç dengelerinin bu çete oluşumlarıyla bağlantısı olduğu kuşkusu doğar. Doğar ve büyür. Aynı şekilde, hükümet de, kendi "andıç ve tehdit medyası" nı yaratmak gibi bir gayreti olmadığını kesin bir dil ve eylemle açıklar, kanıtlar; yahut kendisi komplolara maruz görünen hükümetin de bizzat komplocu olduğu kuşkusu doğar. Doğar ve büyür.
Tarihi, deneyimi, birikimi her şeye rağmen zengin ve oturaklı olan bu ülke, bu halk; kendi çaplarını abartarak kendilerini bu ülkenin, halkın çok üstünde gören, komplekslerine ulvi, kutsal birtakım vasıflar atfederek, geçici ve millet adına sorumluluklarını, yetkilerini babadan, atadan kalmış gören ve o yanılsamayla, toplumu yanıltıp aklınca tezgahlar kurmaya yeltenen sivilleri ve askerleri hak etmiyor. Neydi o laf: "Herkes haddini bilecek!" Biz de, siz de, onlar da... Tabii, paralarıyla, servetleriyle ve şimdiye kadar pek çok defa yanılmış, yanıltmış akıllarıyla kendilerini bu toprakların ve halkın ağası görmekten vazgeçmeyen "büyük" işadamları filan da bilecek. Haddini bilme rejiminin adı demokrasidir. Arsızlıklar, baskılar, tezgahlar, tehditler rejimine başka şey denir!
|